Hayatın Vermek İstediği Mesaj Neydi?

Hayatın Vermek İstediği Mesaj Neydi?

Mevsim Sonbahar

Sonbahar yapraklarının esintiyle uçuşunu seyrederken hayran kalmamak mümkün değildi. Bordolar, morlar, sarılar, turuncular, kahverengiler…

Bu kadar farklıyken ne kadar da uyumluydular.

“Ben meyve veriyorum sen vermiyorsun.”

“Aaa yapraklara bak iğneli. Kesin art niyetli. At kestanesi kesin dikenlerini bana batırır, amacı ne acaba?”

“Benim yapraklarım hep yeşil, senin sadece dalların yeşil kaldı.”

“Şu yapraklara bir öğretemedim kışın yapraklarını dökmemesini.

Yapraklar hışırdarken bunları mı konuşuyorlardı?

Ya mevsimler: “Ben bir daha gelmeyeceğim küstüm.” der miydi?

Yaz “Hep yaz olsun” kış “Hep kış olsun” diyor muydu?

Kış yazdan, yaz sonbahardan, ilkbahar yazdan şikayetçi miydi?

Acaba onların da böyle düşünceleri var mıydı?

Sanırım yoktu. Eğer olsaydı bu kadar güzel bir görüntü ve uyum oluşabilir miydi?

Zehra, toprağı kaplayan yapraklara basmanın bıraktığı rahatlama hissiyle iş yerine varmıştı.

Arkadaşlarının yanına uğradığında hararetli bir konuşmanın içinde kendini buldu. Herkesin dert ettiği ayrı bir şey vardı.

-Kayınvalidem olmasa evliliğimde sıkıntı yok. Rahat vermiyor ki huzur bulalım. Ben kocama kıyamıyorum, yorulacak diye benimle doktora gelmesini bile istemiyorum. Her işini biz mi yapmak zorundayız canım? Adam da bir düşkün bir düşkün annesine, niye böyle anlamıyorum.

-Ablam var ya çok bencil! Belki de bencil olmak lazım, daha az canın acıyor.

-Başkasından uzak duracaksın. Baksana ortalık çok kötü. Ben çözümü uzaklaşmakta buldum.

-Bazı insanlar doğuştan toksik, insanları zehirlemek için gelmiş dünyaya. Yanında iken boğuluyorum ama ne yapacaksın eşimin akrabası diye katlanıyoruz.

-Ne isterlerse yapıyorum ama yine yemek yemiyor bu çocuklar.

-Irkçılık çok kötü, ben çok çektim çok dışlandım. Bakıyorum da şimdi gelenler çok rahatlar çok ayrıcalıklılar, buna tahammül edemiyorum.

-Bizim çocuk küfretmiş sınıfta. Okulu kötü, çocuk da bozuldu. Okuldan alacağım, iyi bir okul önemli.

Herkesin farklı faklı problemleri vardı. Ortak noktaları ise buldukları çözümlerin kendileri ile ilgili olmamasıydı.

Kayınvalidem, eşim, arkadaşım, çocuğumun sınıf arkadaşı, toksik insanlar...

Zaman, ortam ve kişiler…

Neden şahit oluyordu bunlara, tesadüf müydü bunları duyması?

Aynı hataları kendi de yapıyor olabilir miydi?

Hayatın ona vermek istediği mesaj neydi acaba? Ben ne kadar doğru tepki veriyorum diye düşündü.

Gerçekten de sorun hep çevremizdeki insanlar ve onların değişmesi ile ilgili olabilir miydi? Bakış açımızı değiştirip onları sorun olarak görmekten vazgeçmek gerekiyor belki de. Hatta onların varlığı, yaşattıkları sorunlar, bizim değiştirmemiz gereken bir konu hakkında hayatın bize vermeye çalıştığı bir mesaj olabilir miydi acaba?

Sonbaharın resmettiği rengarenk yapraklar gibi, çevresindeki her insanın da hayatına renk katan bir yanı olduğunu düşünmeye başladı.


&

Deneyimsel Tasarım Öğretisi tutarlı, uygulanabilir, anlaşılabilir, faydalı bilgilerle hayatımızı kolaylaştırmamızı sağlar. Bu bilgilerle insan ailesiyle, arkadaşlarıyla, müşterisiyle nasıl daha etkili bir iletişim kurabileceğini öğrenir.

Yorumlar

  1. Başkasını suçlamak kendini suçlu bulmaktan daha kolay geliyor. Çünkü suç kendinde ise değişmesi/dönüşmesi gerekecek…
    İnsan hangi doğru yola zahmetsiz ulaşmış ki…

    YanıtlaSil
  2. Yani kısaca hayata bakış açınla değişiyor her şey, bardağın dolu tarafından mı yoksa boş tarafından mı bakıyorsun...

    YanıtlaSil
  3. Sen değiş dünya degişsin :)

    YanıtlaSil

Yorum Gönder