Yol Ayrımına Biz Nasıl Geldik?

Yol Ayrımına Biz Nasıl Geldik? 

Dilek, mahkeme salonundan çıkarken; yıllardır bitmek bilmeyen kavgaların, bir sonuca bağlanmayan tartışmaların artık bittiğini düşünüyordu. Hep bu kavgaların bitmesini hayal etmişti ve şimdi hayali gerçek olmuştu. İyi ama neden bu kadar canı yanıyordu?

Dilek evli kaldıkları on yedi yıl boyunca hep bir şeyleri düzeltmeye çalışmıştı. Hakan ise sürekli her şeyin yolunda olduğunu söylemişti. Dilek, çoğu zaman kendi kendine küser, kendi kendine barışırdı. Hakan ise onu boş şeylere kafa yormakla suçlayıp, her kadının ihtiyacı olan duygusal destekten de yoksun bırakmıştı. Dilek, yine de vazgeçmemiş, evliliğini toparlamaya çalışmıştı. Sadece bununla da kalmamıştı. Hakan'dan maddi desteğini de esirgememişti. Terziydi ve evinin bir odasını atölye gibi kullanırdı. On yedi yıl boyunca büyük küçük dememiş, her türlü işi kabul etmiş, kocasına destek olmuştu. Çocukların da hem annesi hem babası kendisiydi. Bir gün bile eşi, bu çabasını fark edip teşekkür etmemişti. Peki, sonunda ayrılmak için mahkemeye kim başvurmuştu?

Emeklerime kıyamıyorum...

Hakan üç ay önce ayrılmak istemiş, tüm işlemlerin hızlanması içinde elinden geleni yapmıştı.

Dilek adliyenin önünde minibüs beklerken “Galiba hayat böyle değil.” diye düşündü. İnsanlara bakınca zulme uğrayanın ses çıkarması gerekirken, zulmedenin daha çok ses çıkardığını fark etti. “Anne ve babasından çok destek gören çocukların, ailesine daha asi olması, sömürülen halkların daha uysal olması ve ilişkide verici olan tarafın ne olursa olsun vazgeçemeyişi… Tüm bunların arasında benzerlik var.” diye zihni konuşurken, kendine durumunu da bu örneklere ekleyecek olmak onu üzdü.

“Emeklerime kıyamıyorum.” diye içinden geçirdi.

Geçen gün Nesrin'le konuşurken o da “İnsan emek verdiği şeyi sahiplenir.” demişti.

Galiba içindeki acının asıl kaynağı buydu. Evliliğine çok emek verdiği için çokça sahiplenmişti ve mağdur olmasına rağmen bitirememişti. Hakan ise çok emek vermediği için kolayca bitirivermişti.

Minibüste giderken etrafına bakıyor ve bütün yaptıklarının aslında Hakan’ın onu daha çok sevmesi için yaptığını düşünüyordu. “Ailemiz için ben saçımı süpürge ettim ve yine de değer görmedim. İnsan emeğine sahip çıkıyorsa Hakan’ın bu evliliği sahiplenmemesi gayet normal;  çünkü hiç emeği yoktu ki!”

Emeği yok ki!

Gözleri büyümüştü bir anda. Düşünürken fark ettiği detay kendini bile şaşkına çevirmişti. Hakan’ın nasıl kolayca bıraktığını bir anda anlayıvermişti. “Emeği yok!”  Dilek daha fazla tutamıyordu kendini. Göz yaşları bir pınar gibi yanağından süzülürken “Nasıl göremedim?” diyordu. “Nasıl fark edemedim.” Pek çok insanın fark etse hayatını düzelteceği bir bilgiye ulaşmıştı. Zihnindeki her şey yerli yerine oturmuştu. İyi niyetle de olsa bu hatayı yapmıştı. Hakan’ın emek harcamasına kendisi de pek izin vermemişti ki, onun adına her şeyi yapmıştı. Kabul etmek kolay değildi ama çözüm de doğruyu kabul etmekten geçmez miydi?

Minibüsten inip evine yürürken yol ayrımına nasıl geldiklerini şimdi daha iyi anlıyordu. Hakan hatalıydı ama Dilek de onun yapması gereken işleri kendisi üstlenerek, hatasını sürdürmesini kolaylaştırmıştı.

Evine girdiğinde hıçkırıklarına hâkim olamadı. İçi soğuyuncaya kadar ağladı. Kendine geldiğinde hayatında yeni bir dönemin başladığını düşünüyordu. Bu yeni döneminde kendine söz verdi. Kimsenin vazifesini üstlenmeyecekti. İnsanlarla çabaları arasına girmeyecekti. Çocukların odasına girdi, toplanmamış yatakları görünce, eli toparlamaya uzandı ama artık...



&

Deneyimsel Tasarım Öğretisi tutarlı, uygulanabilir, anlaşılabilir, faydalı bilgilerle hayatımızı kolaylaştırmamızı sağlar. Bu bilgilerle insan ailesiyle, arkadaşlarıyla, müşterisiyle nasıl daha etkili bir iletişim kurabileceğini öğrenir.



Yorumlar

  1. İnsan gerçekten emeği olan şeye kıymet veriyor..

    YanıtlaSil
  2. İnsan bedel ödediğine düşkün...

    YanıtlaSil

Yorum Gönder