Rüzgâr Gibi
Mehmet, evraklarla dolu masasının başında hangisinden başlasam diye düşünüyordu. Dosyalardan birini incelerken masanın yanından hızlıca geçen kişiyi göremedi. “Kimdi o?” diye bakarken esintisinden evrakların dağıldığını fark etti. Hasan da aynı şeyi düşünüyor olacaktı ki “Abi rüzgâr gibi kim geçti öyle?” dedi.
“Sahi ya, ne olduğunu anlamadık, kim olduğunu anlamadık. Sadece rüzgârı kaldı geriye.” dedi Mehmet.
“Tıpkı zaman gibi.” diye de ekledi.
Bu aralar pek düşünür olmuştu zamanı. Hayatında her şeyin rüzgâr gibi geçtiğini fark ediyordu. Çalışma hayatına başlamadan önceki hayatı geldi gözünün önüne. Üniversiteden mezun olmaya çalıştığı zamanlar… Nasıl da su gibi geçmişti zaman. Çok hızlı akıp giden bir dere misali.
“Hiç farkındalığım yokmuş aslında, sadece zaman geçmiş ben de peşinden gitmişim.” dedi kendi kendine. Çalışma arkadaşının sesiyle irkildi;
- Ne oldu öyle Mehmet abi, daldın yine?
- Sorma Hasan, insan yaş aldıkça eski günlerine dalıyor.
- Ne düşündün hayırdır? Nerelere daldın?
- Ben hayatı hep bir rüzgâr gibi esip geçtikten sonra fark etmişim. Yaptığım tüm işlere bakıyorum, hep öylesine yapmışım. Neden yapıyorum dememişim. Yapmışım ve sonra ne yaptım diye de bakmamışım. Geçmiş gitmiş, esmiş geçmiş...
- Abi derine dalmışsın gerçekten.
- Mesela, öğrencilik yıllarımı düşünüyorum. Hiç farkında olmamışım o yılların. Hani başında kavak yelleri esiyor diyorlar ya, bakıyorum bendeki o kavak yelleri hep varmış. Hadi çocukluğu bir yerde anlıyorum. Akıl baliğ oluncaya kadar, anlayıncaya kadar ana kuzusu oluyorsun. Sonrasında erkek adamsın diyerek başlıyorsun ortalıkta dolaşmaya. Biraz oyun, biraz ders… Hopp geldi çattı lise yılları. Gençsin, deli dolu akıyor kanın, esip gürlüyorsun. Ama o da çok hızlı geçiyor be Hasan. Ne yaparım ne ederim kaygısı başlıyor. E hep haylaz haylaz dolaşmışsın orada burada. Şimdi bir anda sen sınava çalışan biri mi olacaksın? Sınav senesi zaten bir geçiyor ki sorma gitsin. Hangi gündeyiz, aylardan hangi ay anlamıyorsun bile. Geliyor sınav günü… Elin ayağın birbirine karışıyor. Stresten ne yapacağını bilemiyorsun. Biraz oradan biraz buradan bir şeyler yapıyorsun, çok idealist değilsen bir yerlere kapak atıyorsun. Sonra ver elini üniversite. Dört beş sene nasıl biter diyorsun. Gözünü açıp kapatıyorsun bir de bakmışsın ki mezun olmuşsun. Sonra alıyor bu sefer iş kaygısı… Ne yapayım nasıl edeyim derken memuriyet en iyisi diyorlar. Araya akrabalar falan giriyor bir bakıyorsun buradasın. Biliyor musun, evlilik de öyle oldu. Benim hanım komşumuzun kızıydı, annem çok severdi eşimi. Senin gibi gelinim olsun diye söylenirdi hep. Gel zaman git zaman biz büyüdük. Birbirimizi sevdik, hızlıca da evlendik. Evliliğin tadı tuzu çocuktur dediler; ALLAH bağışlasın iki tane evladımız oldu.
- Mehmet abi şimdi sen anlatınca ben de düşündüm, hepimizin hayatı öyle değil mi zaten?
- Yok, be Hasan, çoğumuzun öyle ama azımızın değil. Benim lisede bir arkadaşım vardı hatırlarım hala, şimdilerde de çok anıyorum onu. Geçen ortak arkadaşımızdan aldım haberlerini. Çocuk daha on yedi yaşındayken kırk beş yaşının planını yapardı. Ne olmak istediğini, neden olmak istediğini hep iyi bilirdi. Karşılığını da almış zaten. O zamanlar hep en yüksek puanları o alırdı, üniversiteyi bitirince çalışma hayatına atılmış diye duymuştum. Kendi işini kurmuş ihracat yapıyormuş. Aldı yürüdü diyorlar. Belliydi ama biliyor musun, hiç öylesine yapmazdı bir şeyi. “Ne yaptım, ne oldu, şimdi ne yapmam gerekiyor?” diye bakardı hayata. Misal bir sıkıntı oldu okulda diyelim, hemen sorardı “Ne yaptık? Niye böyle oldu?” Enine boyuna düşünürdü olayları. Her sürecin sonunda bir değerlendirme yapardı. Bize de hep inceleyin derdi. Tabi incelemenin ne demek olduğunu ben hiç anlamamıştım. Şimdi şimdi anlıyorum ne demek istediğini.
- Ne demek istemiş abi?
- Demek istemiş ki;
Hayat, öylesine yaşaman için verilmedi sana.Amacına hedefine göre yaşa…
Her ne yapıyorsan düşünerek irdeleyerek yap.
Bunu yaptım ama neden? Bana ne katacak?
Bugün dünden kaldı sana, bugünden sonra da yarın kalacak.
Hayatındaki her olay bir önceki ve sonrakiyle
Zaman en kıymetli hazine ve akıp gidiyor.
Yaşayıp geçme, ne yaşadım diye bak, sor kendine;
Deneyimsel Tasarım Öğretisi der ki; Yaşanılan olaylarda sonuç değerlendirmesi yapılmalı.
Rüzgâr gibi geçti dememek için…
Hayat beni oradan oraya savurdu dememek için…
&
Deneyimsel Tasarım Öğretisi tutarlı, uygulanabilir, anlaşılabilir, faydalı bilgilerle hayatımızı kolaylaştırmamızı sağlar. Bu bilgilerle insan ailesiyle, arkadaşlarıyla, müşterisiyle nasıl daha etkili bir iletişim kurabileceğini öğrenir.
İnsanın öğrenmesi için deneyim çıkarmaya ihtiyacı var.
YanıtlaSilÇok güzel kaleme almışınız ellerinize sağlık.
Çok anlamlı güzel bir yazı zamanın nasıl geçtiği her günün dününe göre daha iyi olması için insanın kendine geri bildirim yapması çok önemli.. kaleminize sağlık.
YanıtlaSilDüşünerek yaşamak, seçimleri irdeleyerek yapabilmek hepimize nasip olsun 🌸🌸
YanıtlaSilNe kadar az düşünüyoruz. hızla geçen zaman bize ne getirdi ne goturdu. Kaleminize saglik
YanıtlaSilZaman en kıymetli hazine akıp gidiyor. Zamanı hatırlatan bir yazı
YanıtlaSilHep sonradan gelir aklım başıma hep sonradan sonradan...
YanıtlaSilBeni düşündürdü çoğu insanlardan değil de az olanlardan olmak isterdim. Bu güne kadar olmadım ama bundan sonra olmak için bir şansım olduğunu düşünüyorum. Çok faydalı oldu.
YanıtlaSilEllerinize sağlıkkkk... 😇
YanıtlaSilEllerinize saglikkk..
YanıtlaSilHayat, öylesine yaşaman için verilmedi...
YanıtlaSil