Denizdeki Dalgalar
Güneşin ışıkları denizde ışıl ışıl yansıyordu. Tuğba bir süredir denizdeki dalgaların kıyıya vuruşunu izliyordu. Ayaklarını yakan sıcak kumlardan sonra kıyıya oturmuş, derin düşüncelere dalmıştı. Gözü uçsuz gibi görünen denizde ama aklı başka yerdeydi. Koca bir hafta nasıl da hızlı geçmişti böyle? Bugün adadaki son günleriydi, yarın sabah erkenden yola çıkıyorlardı. Gidecek olduklarını düşündükçe üzülüyor, içten içe kendini kötü hissediyordu.
Tuğba’yı üzen bu güzel adadan ayrılıyor olmak değildi sadece. Güne böyle sessiz bir yerde başlamak çok güzeldi. Kapıdan adımını atar atmaz meyve ağaçlarının arasına dalmayı sevmişti. Topladığı meyvelerle sade kahvaltı masasını şenlendirmek onu mutlu etmişti. Bu sade masa onlara göstermişti ki, mesele çeşit değildi. Bazısına el sürülmeden sofradan kaldırılan tabaklardan daha keyifliydi böylesi. Güne böyle başladıktan sonra masmavi deniz daha da güzel geliyordu.
Ada genel olarak rüzgârlıydı ama alışmıştı. Dalgada sörf yapanları izlemek keyifliydi. Güneşte kızmış kumlardan serin denize atlamak da çok güzeldi. Akşamları köyün çay bahçesinde çay içmek onu rahatlatıyordu. Adada yıldızları, şehirde hiç göremediği kadar net seyredebiliyordu. Tatilin her detayını özleyecekti ama aklındaki sadece bu değildi. Tatilden sonra dönecekleri ortamı düşünüyordu. Yıllar sonra ilk defa eşi ile baş başa tatile çıkmışlardı. Çocuklarını çok seviyordu ama bu dingin tatil ona iyi gelmişti.
İki çocukları vardı ve ikisinin de çoğu isteği oluyordu. Birinin istediğini diğeri kabul etmiyor, orta yolu bulamıyorlardı. Biri dursa diğeri sorun olacak bir şey bulurdu. Tuğba, çoğu zaman hangisinin isteğini yapacağını şaşırırdı. Eşi ise bu durumdan çok rahatsızdı. Çocukları çok şımarttığını düşünüyor, Tuğba’ya kızıyordu. Ama ne yapsındı? O sadece çocuklarını mutlu etmeye çalışıyordu. Bunu yaparken yorulsa da başka seçenek göremiyordu.
Tuğba’yı esas düşündüren işe dönmekti. İşte kendini öyle huzursuz hissediyordu ki ayakları geri geri gidiyordu. Hele ki tatilden sonra iyice gözünde büyümüştü. Çalışmak değildi onu bu kadar düşündüren, işi aslında kolaydı. Uzun yıllardır tekstil sektöründe çalışıyor, işini biliyordu. Ama ortam çok huzursuzdu. Aslında bir yıldır bu firmada çalışıyordu ama yine de ayrılmayı düşünüyordu. Onu hala firmada tutan ise son beş yılda zaten üç kez iş değiştirmiş olmasıydı. Yeni bir yer fikri artık onu heyecanlandırmıyordu.
Denizdeki dalgalara bakıyor, bakarken düşünüyordu. İş yerine dönmek dalgalarla boğuşmak gibiydi. Son dört firmada da aynı problemi yaşıyordu ve nedenini bir türlü anlayamıyordu. Sanki firma değişiyor ama insanlar değişmiyordu. Yöneticileri zamanla eski yöneticisine nasıl bu kadar benziyordu? Hâlbuki başta hiç böyle değildi. Zamanla eski yöneticisinde neyden rahatsızsa onu görmeye başlıyordu. Bir türlü iyi performans gösteremiyordu. Ne kadar çalışırsa çalışsın yöneticilerinin bunu görmediğini düşünüyordu. O daha fazla çalıştıkça karşı taraf daha da fazlasını istiyordu.
Peki, neydi insanların hep aynı kişiye dönüşmesine sebep olan şey? Üstelik tam dört kez olmuştu bu. Ne kadar itiraf etmek istemese de kendisinden kaynaklandığını düşünmeye başlamıştı. Problemin sebebini bulamıyor dayanamadığı noktada da artık ayrılıyordu firmadan. O ayrılsa da problem onu takip ediyor hatta giderek daha da rahatsız edici olmaya başlıyordu.
Deneyimsel Tasarım Öğretisi der ki “Problemler çözülmedikçe büyüyerek geri gelir.”
Aslında her insan problemlerle karşılaşır. Problemi büyüten ise ona yaklaşımdır. Çünkü problemler çözüldükçe insanı güçlendirirken, çözülmediğinde büyüyerek geri gelir. Kaçmak, göz ardı etmek, başkasının çözmesini beklemek kişiyi güçlendirmediği gibi zaman kaybettirir? Bunların yerine kendisinin çözmeye çalışmasıdır en doğru olan? İşte o zaman insan o dalgalarda boğulmak yerine keyif almaya başlar. Rüzgâra karşı yüzmek yerine rüzgârı arkasına alıp sörf yapabilir. Böylece her rüzgâr, her dalga onu güçlendiren bir pratiğe dönüşür.
Peki, bu nasıl olur? İnsan problemlerini nasıl çözer, nasıl doğru tepkiler verir, nasıl güçlenir? Sadece kendine bakarak mı, dış dünyayı suçlayarak mı?
&
Deneyimsel Tasarım Öğretisi tutarlı, uygulanabilir, anlaşılabilir, faydalı bilgilerle hayatımızı kolaylaştırmamızı sağlar. Bu bilgilerle insan ailesiyle, arkadaşlarıyla, müşterisiyle nasıl daha etkili bir iletişim kurabileceğini öğrenir.
Problem çöz ve geç diye gelir. Onla yaşayalım diye değil... Kalıcılarştırmamak lazım...
YanıtlaSilDeneyimsel Öğreti seminerlerinin insana öğrettiği en güzel bilgilerden biri problemden kaçarak kurtulamayız, o problem bize büyüyerek geri gelir. Marifetlerimizi, becerilerimizi artırdığımız güzel bir ömür geçirmek dileklerimle. Kaleminize sağlık.
YanıtlaSilProblemler çözülmedikçe büyür… çok teşekkürler
YanıtlaSilhata tekrarının cevabı da u sanırım. elinize sağlık
YanıtlaSilBaşta öyle olmamasına rağmen farklı insanların bir süre sonra aynı kişilere dönüşmesi... Nedenini açıklayan bu güzel yazı için teşekkürler.
YanıtlaSilHayat problemleri çözmek için gönderiyor ve ben çözdükçe kuvvetleniyorum . İş'in içindne çıkamıyorsan sahte çözüm bulmuşumdur. Şimdi dön başa problemin esas çözümünü bul. Hiç sorun değil orda "çöz"diye bekliyor seni. :)
YanıtlaSilİnsan problemi duydukça kaçmak ister oysaki problem bizi geliştirmek için gelir…
YanıtlaSilKaleminize sağlık 🌸
Problemler bizi güçlendirmek için gelir içinde boğulmamız için değil.
YanıtlaSilÇöz ve geç, çünkü yenileri gelicek :) daha da güçlenmemiz için 🌸
Problemlerimizi büyümeden çözebilmek için önemsemediğimiz küçük şeylere dikkat edebiliriz.
YanıtlaSil