Hep Mi Hiç Mi, Bir Ortası Yok Mu?

Deneyimsel Tasarım Öğretisi

 Hep Mi Hiç Mi, Bir Ortası Yok Mu?

Selma otuz beş yaşında, evli ve üç çocuk annesiydi. Kalabalık bir ailede büyümüştü. Sorumluluk alır ve etrafındakilerin isteklerini önemserdi. Bunu yaparken karşılık da beklemezdi. Hatta çocukları daha rahat büyüsünler diye yeni işe başlamıştı. Hem çalışıyor hem de evdeki işlerini aksatmamaya gayret gösteriyordu. Komşu ve yakınları tarafından da aranılan biriydi. Neredeyse etrafındaki herkesle iyi geçinirdi Selma. Kimseyle tartışmaz, kolay kolay sinirlenmezdi. Tepkileri naif ve yumuşaktı. Hatta bazen dalga geçilirdi kendisiyle. “Derdin tasan yok da ondan böylesin.” derlerdi. Etrafındakilere sadece tatlı bir gülümsemeyle cevap verirdi. 

Halbuki herkes gibi onun da zorlandığı durumlar vardı. Böylesi durumlarda zihni karman çorman bir halde olurdu. Tüm bu kafa karışıklığına rağmen o sakin görünmeyi becerebilirdi. Son zamanlarda yaşadığı ve anlam veremediği olaylar iyice sıklaşmıştı. Bu yüzden de son günlerde yaşadıkları üzerinde sıkça düşünür olmuştu. “Sen çok anlayışlısın, çok sabırlısın.’’ derlerdi ona. Bazıları bu yönünü överken bazıları da eleştirirdi. Peki, bu yönü hayatta ona ne gibi faydalar sağlamıştı? Bu özelliği sayesinde kimseyle tartışması olmaz, herkesle geçinirdi. Kimselerin geçinemediği kayınvalidesiyle bile iyi geçinirdi Selma. 

“Özünde öyle, huysuz bir insan… Ne yapalım alttan almak en kolay yol.’’ der geçerdi. Evet, bunu söylemek Selma için kolaydı. Ama bu tip insanlar o kadar çoktu ki etrafında. Neden hayat onu hep bu tip insanlarla karşılaştırıyordu? Anlayışsız, tepkisel hatta kırıcı ve saldırgan insanlar olabiliyorlardı. Bu tip insanlara karşı alttan alıcı tavırlar işe yarıyor muydu gerçekten? Hayatta olumlu olaylar kadar olumsuz olaylarla da karşılaşmak vardı. Adaletli insanlar olduğu gibi adaletsiz insanlar da olabiliyordu. Herkese aynı tepkiyi vermek, anlayış göstermek marifet miydi gerçekten? Oysaki herkesin anladığı dil aynı olmuyordu. Özellikle bazı insanlar suistimal edebiliyorlardı böylesi alttan alıcı tavırları. 

Bir keresinde yolda hiç tanımadığı birisi üzerine yürümüştü. Selma ancak çekingen bir ses tonuyla “Yaklaşma.’’ diyebilmişti. Neden bağırıp çağıramamış, öfkelenip karşı koyamamıştı? İstese canını yakabilir ya da zarar bile verebilirdi Selma’ya. Neyse ki korktuğu şey başına gelmemişti. Adam bağırıp çağırıp uzaklaşmıştı. Belli ki öfkeliydi ve gereksiz yere Selma’dan çıkartmıştı öfkesini. Bu olay o kadar düşündürmüştü ki Selma’yı. Hangi tavır doğru olurdu diye düşünmekten çıkamamıştı işin içinden. Kime anlatsa “Neden bağırıp çağırmadın ya da yardım istemedin etrafından? Ya sana bir şey yapsaydı?’’ cevabıyla karşılaşıyordu. Karşılaştığı durumun ne kadar tehlikeli olabileceğini anlamıştı bir kere daha. Bu yüzden davranışının nedenini sorguluyordu.

İlk defa olumlu gördüğü yönüne olumsuz bakabilmişti. Anlayışlı olmak değildi bu davranışın adı, sindirmekti. Sindirmeyi o kadar büyük bir beceri haline getirmişti ki. Neredeyse kendine yapılan her şeyi sindirebiliyordu. Bu tavrı artık ona zarar verecek hale gelmişti. Hayat her yönden işaretlerini veriyordu aslında. Ama insan yaşadıkları üzerine düşünmediğinde benzer olaylara aynı tepkileri verebiliyordu. 

Selma geriye bakıp düşündükçe yaşadığı olaylar sırayla gözünde canlandı. Her zaman anlayışlı olmak ve sakin kalabilmek mümkün müydü? Gerektiği zaman ise bunun zıddını gösterememek aslında bir problemdi. Karşılaştığı olayları düşündükçe kendine öfkeleniyordu. “Nasıl da haksızlık etmişim kendime, nasıl da fırsat vermişim karşımdakine!” diyordu. Haksızlığa uğrayan da, alttan alan da kendisiydi. Hatta bazı iş arkadaşlarının nasıl da işlerini kendisine yükleyebildiğini fark etmişti. Ailesi ve arkadaş çevresinde de durum pek farklı değildi. Çocuklarına, eşine hep anlayış gösterir ama nerdeyse hiç anlayış görmezdi. En son hastalandığında üç gün yataktan çıkamamıştı. Oğlu maç öncesi yıkanmayan formasına üzülmüştü. Eşiyse, kızlarının okul toplantısına gitmek zorunda kalmayı dert etmişti. Arkadaşı Gülsüm hasta olduğunu duymasına rağmen gönül koymuştu Selma’ya. “Kızım evlenecek yardıma gelmiyorsun.” diye sitem etmişti. Selma suçlu hissetmişti kendini ve gönüllerini almaya çalışmıştı. Şimdilerde ise karşılaştığı tüm bu olaylar Selma’yı düşündürüyordu. Hatta düşündükçe kendisine olan öfkesi de artıyordu.  

Deneyimsel Tasarım Öğretisi

Öfke” dedi kendi kendine. Hiç bakamadığı bakarsa ne yapacağını bilemediği bir duygu çeşidiydi bu. Bu duygusunu görmemezlikten geldikçe ince ve naif yönünde aşırılaşmıştı. Herkese, her şeye anlayış gösteren bir yapıya sahip olmuştu. Fakat artık karşılaştığı olaylar ve insanların tepkileri anlayış gösterilmeyecek boyuttaydı. Kendisinde olan eksikliği yeni fark edebilmişti. Neyse ki çok da geç kalmış değildi. Zararın neresinden dönerse kârdır diye düşündü. Başına gelen sıkıntıların asıl sebebini bulmuştu. Zamanla farkındalıkla başlayan süreci elbette onu gelmesi gereken noktaya getirecekti.

Deneyimsel Tasarım Öğretisi der ki: “Bu hayatta sürekli yaptıklarımıza ve hiç yapmadıklarımıza dikkat etmek gerekir.” Bir şeyi hep yapıyorsak orada bir sorun vardır. Tıpkı hiç yapamadıklarımızda da bir sorun olduğu gibi. 

Hep anlayışlı olmak ya da hiç anlayış göstermemek… 

Hiç sinirlenmemek ya da hep öfkeli olmak… 

Hep veren tarafta olmak ama hiç kimseden bir şey almamak. 

Tüm bunlar kişinin ilişkilerindeki dengeleri bozmaz mı?

Bir anne hastalandığında babanın da o evde sorumlulukları üstlenebilmesi… Annelerin çocuklarına gösterdiği anlayışı, yeri geldiğinde çocuklarından da görebilmesi… Arkadaşların, destek verebildiği gibi bazen şartların el vermediğinin kabul edilmesi… Sınırları aşıldığında naif bir kişinin bile net bir duruş sergileyebilmesi… 

İşte bu nedenlerle insanın hep yaptıkları ya da hiç yapamadıkları önemlidir. Ancak buralara bilincini verip dikkat ederse geliştirmesi gereken yönleri fark eder. Böylelikle de ilişkilerinde dengeyi yakalayabilir. Dengede ilişkiler kurabildiğinde de mutlu ve huzurlu olur.

O zaman hayatımızda hep ve hiç dediklerimiz neler, düşünüp onlardan uzak durabilmek dileğiyle…

&

Deneyimsel Tasarım Öğretisi tutarlı, uygulanabilir, anlaşılabilir, faydalı bilgilerle hayatımızı kolaylaştırmamızı sağlar. Bu bilgilerle insan ailesiyle, arkadaşlarıyla, müşterisiyle nasıl daha etkili bir iletişim kurabileceğini öğrenir.

Yorumlar

  1. Heplik ve hiçlik gol yememize neden oluyor...

    YanıtlaSil
  2. Ya hep ya hiç... Mümkün olduğunca bu durumlardan uzak durmaya çalışmak gerekiyor gerçekten. Yoksa sürekli keskin inişli çıkışlı durumlar olmaya başlıyor. İlişkilerde dengemizi bozan çok önemli bir nojtaya değinmişsiniz.
    Teşekkürler, emeğinize ssğlık 💐

    YanıtlaSil
  3. ne güzel bir yazı, elinize sağlık... her şeyin aşırısı zarar veriyor insana, yeniden hatırlattınız teşekkürler

    YanıtlaSil
  4. Hakikaten bu hayattaki en önemli şey denge.. Dengede kalabilmek dileğiyle kaleminize sağlk🌿

    YanıtlaSil
  5. “Bu hayatta sürekli yaptıklarımıza ve hiç yapmadıklarımıza dikkat etmek gerekir.” Bir şeyi hep yapıyorsak orada bir sorun vardır. Tıpkı hiç yapamadıklarımızda da bir sorun olduğu gibi.

    YanıtlaSil
  6. İnsanın karşılaştığı olaylara doğru tepki verebilmesi ne kadar kıymetli. Aksi durumda çok tavizler verip daha fazla kirilabiliyoruz.Bu sefer de anlayışlı olmamız gereken yerde sabrımız kalmıyor. Kaleminize sağlık. Harika bir yazı..Teşekkür ederiz.

    YanıtlaSil
  7. Beni etkiledi tekrar okumak istiyorum. Kalemine sağlık

    YanıtlaSil

Yorum Gönder