Dününe Göre Neredesin
Sonbahar gelmiş, hava yavaş yavaş soğumaya başlamış, ağaçlar da yapraklarını döküyordu. Hafta sonu güneşli olacağı öğrenilince planlar yapıldı. Herkes hafta içi birbirini görememenin özlemini pazar kahvaltısında giderirdi. Bu yüzden İlyas Bey ve eşi pazar kahvaltılarına çok önem verirlerdi. İlyas Bey, kahvaltı bitip keyif çayları içilirken çocuklara güzel haberi verdi; “Çocuklar kahvaltıdan sonra hazırlanın. Zafer amcanızın yeni yaptırdığı bağ evine davetliyiz.” Ortanca oğlu Yusuf sevinçle “Oleey! Maç da yapar mıyız?” diye sordu.
“Yaparız nasipse oğlum.” cevabını alınca hemen abisine döndü.
“Abi geçen sefer biz kazanmıştık yine senden çok gol atacağım.” dedi Yusuf.
“Biz götüreceklerimizi hazırlarken kalan ödevlerinizi bitirin maçı sonra düşünün. Üzerinizi sıkı giyinin, güneş açtı ama ne olacağı bilinmez.”
Yusuf “Önce ben bitiriceem!” diye fırladı hemen. Oldum olası böyleydi. Küçükken merdivenden inerken abisi ondan önce inerse ağlamaya başlardı. Önce o bitirmeli, o daha iyisini yapmalı, oyunu o kazanmalıydı. İlyas Bey oğlunun arkasından baktı. Nasıl düzelecekti bu çocuk.
Mutfakta minik radyodan tıngır mıngır müzik çalıyor ve onun eşliğinde evin hanımı götüreceği eşyaları hazırlıyordu. “Yoldan ekmek alacağız, turşuyu hazırladım. Biraz da çorba vardı onu da götürelim.” Biz yola çıktık sizi bekliyoruz telefonu gelince, altı kişilik aile hazırlıklarını hızlandırdı. Eksikler tamamlandı, ip, top ne kadar eğlence malzemesi varsa alındı. Belki de bu yılın son pikniğiydi. Yusuf, evden çıkma vakti gelince koşarak arabanın ön koltuğuna oturdu “Önce ben geldiim ön koltuk benim.” dese de babasının bakışlarıyla karşılaşınca arka koltukta yerini aldı.
Zafer Bey ve eşi Tuğba Hanım ise bir yıldır uğraşıp durdukları bağ evindeydiler. Bu evi düzenlemek için o kadar çok emek harcamışlardı ki. Herkes “Bu ev toparlanmaz.” dese de onlar çalışmayı bırakmamıştı. Etrafta daha güzel evler de vardı ama onlar evin ilk haline göre kıyasladıkları için mutluydular. Bugün sanki güneş onlara destek vermek istiyordu.
Bir yıl yoruldunuz, hadi misafirlerinizi güzelce ağırlayın. Bugün sizi ısıtacağım der gibiydi. Önden biraz kek, çerez ikram edildi. Şeker yemeyenlere de çayın yanında doğal yemişler verildi. Yetişkinler birbiriyle sohbet ederken, çocuklar da kendi aralarında konuşuyor, derslerinden, sınav puanlarından bahsediyordu. Yusuf sürekli “Sen kaç net yaptın? Sen İngilizceden kaç almıştın? Ben senden daha iyiyim.” şeklinde karşılaştırma yapıyordu. Diğer çocuklar da kendilerini savunmaya çalışıp, “Aslında biz senden daha iyiyiz!” mesajı veriyorlardı. Uzun bir süre bu konuşmalara devam ettiler. Sakin giden konuşmalar neredeyse kavgaya dönecekti. Zafer Bey, konuşmalara kulak misafiri oluyordu. Bir şeylerin yanlış gittiğini fark etti ve söze karışmadan edemedi:
-Çocuklar bir süredir sizi dinliyorum da, neden birbirinizle yarış içindesiniz? Yusuf oğlum sen neden sürekli ağabeyinle kendini kıyaslıyorsun? Hayat böyle çekilmez ki! Ömrün boyunca hep birileriyle yarışarak ancak kendini mutsuz edersin. Çünkü her bilenin üzerinde daha iyi bilen biri vardır. Her zaman bu hayatta senden iyi birileri olacak ve bu normal.
-Peki, başardığımı nasıl anlayacağım amca?
-Sen hep kendinle yarışmalısın oğlum. Asıl soru “Ağabeyimden iyi miyim?” değil, “Dünümden iyi miyim?” olmalı.
Deneyimsel Tasarım Öğretisi der ki: “İnsanoğlu bu hayatta hep dününden iyi olmaya gayret etmelidir. Dış dünyadan biriyle kendini kıyaslamak yerine dünkü kendiyle yarışmalıdır.”
İlyas Bey, kardeşine minnetle baktı. Yusuf’un hep yarış halinde olması ve kendini başkalarıyla kıyaslaması onu rahatsız ediyordu. Ancak bu durumu ona nasıl aktaracağını bilemiyordu. Kardeşi öyle güzel ifade etmişti ki, insanın dününe göre nerede olduğu önemliydi. Dört çocuğu vardı ve şimdiye kadar birbirleriyle kıyaslamamıştı onları. Biri erken diş çıkartmış, diğeri erken yürümüştü. En küçükleri ise en erken konuşanlarıydı.
Yusuf, bu konuşmadan etkilenmişti ancak hep yarışarak yaşadığı için anlayamıyordu. Sürekli test çözüp sınavlara girdiği için başka türlü algılayamıyordu. “İnsanın kendisiyle yarışması ne demekti? Dününden iyi olmaya çalışan insan ne yapmalıydı?” Bu sorular zihnini kurcalarken, parlak zekası ile herkesi şaşırtan o güzel soruyu sordu:
-Peki, tüm insanların girdiği bir yarış var mı?
Bu soruyu duyan tüm büyükler şaşkınlık içindeydi. Babası gülümsedi:
-Evet var yavrum, işte biz buna hayat diyoruz. Dünya hayatı, aslında tüm insanlığın girdiği bir yarış ve bir sınavdan ibaret. Sonuçları sınav bittikten sonra verilecek olan büyük bir test sahasındayız aslında. Bu testin asıl yasası da insanın kendisiyle yarışması ve kendini geliştirmesi.”
-Eveet! Çıtır çıtır pişmiş kanatlar hazır, siz de hazır mısınız?
-Hazırııız! diye bağıran çoşkulu sesler duyuldu.
Pazarın neşesi, güzel yiyecekler, akıllı çocukların sorduğu sorular ve doğru cevaplarla aile olmak ne güzeldi.
&
Deneyimsel Tasarım Öğretisi tutarlı, uygulanabilir, anlaşılabilir, faydalı bilgilerle hayatımızı kolaylaştırmamızı sağlar. Bu bilgilerle insan ailesiyle, arkadaşlarıyla, müşterisiyle nasıl daha etkili bir iletişim kurabileceğini öğrenir.
Dünümüze göre daha iyi olmak azmiyle ve ümidiyle🌸
YanıtlaSilEsasında insanın kendisiyle kiyasinin olması çok büyük bir konfor
YanıtlaSilGururu kibiri kıran bir şey
bu aşamada ben boyutu çok kıymetli,
yoksa maazallah gerçeğe korlesen oluruz
hep daha iyiye hep daha güzele yol alırız inşallaAh
Kaleminize sağlık çok güzel bir yazı...