Reyhan Olabilmek
“Yine mi kavga var?” diyerek odasından fırladı. Hastanenin dar ve havasız koridorları insanları bir dehliz gibi içine çekiyordu. “Sen benim kim olduğumu biliyor musun?” naraları atan bir adamın kollarından iki kişi tutuyordu. Doktor da kapıya çıkmış, “Kimsen kimsin kardeşim, sıranı bekleyeceksin işte o kadar!” diye karşılık veriyordu. Reyhan hemşire koşarak doktorun kolundan tuttuğu gibi içeri aldı. Hemen bir su verdi ve sonra dışarı çıkıp öfkeli hastaya yöneldi. “Tamam, beyefendi sakin olun, hadi şimdi bana ne olduğu anlatın, gelin ben size yardımcı olmaya çalışacağım.” Sinirden titreyen hasta koridorda derdini anlatıyordu. Kendini önemseyen, derdini dertlenen birini görmek de ona çok iyi gelmişti. “Tamam, haklısınız ama inanın arada bir yanlış anlaşılma var, Ben şimdi size yardımcı olacağım. Siz burada oturun biraz dinlenin.” dedi. Hastanın evraklarını alıp doktora götürdü, hemen yanındaki beş altı yaprak reyhanı kaynar suda demleyip doktor beye ikram etti. Hastanın durumunu anlattı, aradaki yanlış anlaşılmayı giderdi. Doktor, hemşireye teşekkür dolu bakışla, “Reyhan hemşire, tıpkı ismin gibisin yahu. Geldiğin yere güzel koku, mis rayiha bırakıyorsun. Herkesin arabulucusu olman ne güzel. İyi ki varsın sen.” dedi. Reyhan biraz utanmıştı. Hemen konuyu kapatıp oradan uzaklaştı. İşinin başına dönüp büyük bir aşkla yaptığı mesleğinde koşturmaya devam etti.
Şimdi analık zamanıydı. İş yerinden çıkıp çocukları okuldan almalıydı. Sınıf kapısına yaklaştığında oğlunun büyük bir sevinçle fırlayıp kendine doğru koştuğunu gördü. Kucağını açıp yavrusuna sımsıkı sarıldı, öptü, kokladı, kokladı.
- Hayırdır oğlum? Noldu?
- Anneciğim, deneme sınavında okulda ikinci olmuşum! Çok mutluyum!
- Aferin oğlum, peki diğer arkadaşların? Emir ve Efe ne yapmışlar?
- Onları bilmiyorum, sormadım, zil çalınca hemen koştum!
- Tamam, başarınla gurur duyuyorum ama böyle çılgınlar gibi koşturmana gerek yok. Biraz daha sakin olmalısın yavrucuğum.
- Tamam anneciğim, sana sarılınca geçti heyecanım, bir rahatladım. Yarın arkadaşlarımın durumlarını öğrenirim.” dedi.
Akşam olduğunda mutluydu. Çünkü bugün yemek derdi yoktu. Kayınvalidesine davet edilmişlerdi. Klasik gelin kaynana gibi değillerdi. Rahmetlik anası yoktu ama eşinin annesi yeri gelmiş ana olmuş, kendi de ona sırdaş olmuştu.
Belli ki bir sıkıntısı vardı ama telefonda anlatmak istememişti, “Gelince konuşuruz.” demişti Esengül Hanım. Hep birlikte yemeği yedikten sonra çocuklar oyuna dalmışlardı. Mutfakta işler bitmiş, çay saatine geçilmişti. “Anneciğim hayırdır senin bir derdin var belli ki, ne ola?” demişti Reyhan gelin. “Can kızım, beni sen anlarsın diye derdimi sana dökmek istedim. Evet, bir derdim var. Ben bu adama dayanamıyorum, boşayacağım!” Reyhan şok içinde, “Bu saatten sonra mı?” diyebildi. “Evet napim, beni çok üzüyor, yoruyor be yavrum, babanı anlatmaya gerek yok, sen biliyorsun.” dedi. Reyhan, karşısındaki kadının ne kadar çaresiz, anlaşılmaya muhtaç olduğunu görüyordu. Reyhan cebinde kalan son reyhanları demlerken konuşmasına da devam ediyordu: “Anneciğim, bu çay sana iyi gelir biraz içiver. Tamam, haklısın, babam zor bir insan. Peki düşündün mü bu adamı boşadığında hayatın nasıl olacak?” dedi. “Ne bileyim valla düşünmedim, düşünmek de istemiyorum. Yoruldum kızım, yoruldum!” Reyhan anacığını dikkatle ve samimiyetle dinliyordu. Sonrasında ona doğru düşünmesini sağlayan sorular sordu. Geçmişteki güzel günlerini hatırlattı, biraz gülümsetti kadıncağızı. Sonrasında “Boşanırsa ne olur, boşamazsa ne olur?” Bunları düşünmesine yardımcı oldu ve günün sonunda Esengül Hanım gelinine sarılarak, “İyi ki varsın evladım, bazen öfkeyle oturup zararla kalkabiliyoruz, insanın senin gibi evladı olsun, başka ne ister ki?” dedi. Anne ve babasını barıştırıp babadan sözler alındıktan sonra eller öpülüp eve dönüldü.
Günün sonunda çocuklar yataklarında mışıl mışıl uyuyordu. Reyhan hatun mutfakta yavruların beslenmelerini hazırlıyordu. Eşinin tadı yoktu, belliydi ama gündem o kadar yoğundu ki konuşmaya fırsat bulamamışlardı. İş yerindeki sorunlar bitmek bilmiyordu. İki reyhan çayını hak etmişlerdi. Karşılıklı hem çaylarını yudumluyor hem de sohbet ediyorlardı. “Senle konuşmak bana çok iyi geliyor Reyhan. Ne zaman duygularım aşırı yoğunlaşsa veya aşırı azalsa seninle konuşunca dengeleniyor. Adın üstünde sen de tam Reyhan çayı gibisin.” dedi. Eşine gülümseyerek, “Biz seninle yol arkadaşıyız, yoldaşlık bunu gerektirir elbet.” diyebildi.
Kim bilir yarın bize neler getirecekti. Reyhan Hanım, kimlerin hüzünlü gözlerini güldürecek, kimlerin agresif ruh halini dengeleyecekti ve yine kimlerin aşırı sevincini kucaklayıp dinginleştirecekti.
Peki, ya biz bu hayatta reyhan gibi olabiliyor muyuz? İnsanların duygularını dengeleyebiliyor muyuz? Samimiyetle insana saygı ve sevgi duyabiliyor muyuz? Buna uygun olarak insanın açlığını, faydasını, ihtiyaçlarını dengeleyebiliyor muyuz?
Bir insanı anlamak, ihtiyacını gidermek ve dengelemek olması gereken... O zaman reyhanlık yapabiliriz sevdiklerimize. Yetiştirmek, söz söylediğinde dinlenilmek, bir konuda danışılan kişi olabilmek bunu gerektirir. Yetiştirmenin yolu yatıştırabilmekten geçiyor. Tıpkı bir reyhan çiçeği gibi…
&
Deneyimsel Tasarım Öğretisi tutarlı, uygulanabilir, anlaşılabilir, faydalı bilgilerle hayatımızı kolaylaştırmamızı sağlar. Bu bilgilerle insan ailesiyle, arkadaşlarıyla, müşterisiyle nasıl daha etkili bir iletişim kurabileceğini öğrenir.
Yorumlar
Yorum Gönder