Sıkı Can İyidir

Deneyimsel Tasarım Öğretisi

Sıkı Can İyidir

Sıkı can iyidir

“Of anne yaa, canım sıkılıyor!” dedi Lale. Son dönemde moda bir cümle olmuştu. Her çocuk evin içinde “Canım sıkılıyor!” diye geziyordu. Bu modaya “Sıkı can iyidir yavrum, kolay kolay çıkmaz.” cümlesiyle karşılık vermek de moda olmuştu.

Babaannesi Lale’yi haklı görüyordu. “Yavrum eskiden bağda, bahçede çocuklar oyun oynar eğlenirdi. Kendilerine göre bir dünya kurar, çocukluklarını doyasıya yaşarlardı. Hayat onlara güzeldi. Yarışmayı, rekabet etmeyi, sevmeyi, sevilmeyi, kısacası hayatı sokakta öğrenirlerdi. Şimdi öyle mi ya? Çocuklar minik bir kuşun kafesteki hali gibi evlerinde…”

Nermin bunları duyunca kayınvalidesine hak vermeden edemedi. Hakikaten öyle değil mi? Sadece çocuklara has değildi ki bu durum. Günümüz insanı, kendi hayat sahnesinde kalabalıklar içinde yalnızları oynuyordu ve bu yalnızlığı “can sıkıntısı” ile dile getiriyor. Belki de modern insanın en zorlandığı yer burasıydı. Can sıkıntısını yönetememek, asrımızın vebası gibiydi. 

Akşamları herkes kendi dünyasındaydı. Kimi televizyon başında dizisini izlerken kimi oyununu oynardı. Kimi de çizgi film için ödevini bitirmeyi kovalardı. Tıpkı içinde can sıkıntısını yönetmeye çalışan bağımlı insanlara dönüşmüşlerdi. 

Ahvalimiz Nicedir?

Nermin bu düşünceler içindeyken evdekilerle vedalaşıp işe doğru yola koyuldu. Bugün etrafa farklı bir gözle bakmaya karar verdi. İnsanların ahvali niceydi? Bir tek kendilerinin mi böyle canı sıkılıyordu?

Toplu taşıma araçlarındaydı. İşe giderken, seyir halinde bulunanları inceledi. Neredeyse herkesin kulağında bir kulaklık olduğunu fark etti. Kimi gençler kocaman, kimi işe giden beyler kablosuz, kimi hanımlar da kablolu kulaklık takmıştı. Sanki herkes bir el tarafından yönetiliyor ve bir kulaklık ile aynı noktaya bağlanıyordu. Koskoca otobüste kulağında kulaklık olmayan üç, beş kişiden biri olduğunu fark etti. Diğerleri de kitaplarını çıkarıp okuyor ama sonra hemen sıkılıp yeniden telefona sarılıyordu. Kendi kendine düşünmeden edemedi: “Acaba telefonlar akıllandıkça biz mi delirdik?”

Araçtan inip yolda yürümeye başladı. Kulağında küpeden çok kulaklık bulunan insanlarla doluydu etraf. Kulaklıkları minik düğümler gibi görmeye başladı ve düğümlerin ardından üfleyenleri düşündü. “Neden canım sıkılıyor?” diye düşünürken, içinde bulunduğu duruma dışardan bakamıyordu. Ne de olsa göz, kendini göremeyen bir organdı. 

Gerçek Ebeveyn Kim?

Bir okulun önünden geçiyordu. Bahçede bulunan gençlere baktı. Herkesin elinde bir telefon vardı. Kimi fotoğraf çekiyor, kimi poz veriyordu. Kimi gençler de kısa videolar izliyordu. Herkes ama herkes büyülenmiş gibiydi. Yeni nesillerin anası da babası da telefon mu olmuştu? 

Tüm bunları düşünürken kocaman bir aracın acı freni ile sarsıldı. Kulaklık nedeniyle arkadan gelen aracı duymayan bir öğrenci az kalsın eziliyordu. “İnsanlar bu kadar mı yalnız yahu? Bu kadar mı canımız sıkılıyor bizim? Telefon ve kulaklıklar olmadan önce ne yapıyorduk bu hayatta? Muhtemelen sohbet diye, iletişim diye bir şey vardı. Telefonla değil insanlar birbiriyle bağ kuruyorlardı.”

İş yerine varmıştı ama yan taraftaki kırtasiyeye giriverdi. Kızı için çeşitli boyama kitapları, oyunlar ve birlikte etkinlik yapacakları malzemeler seçmişti. Bu can sıkıntısını yenecek bir şeyler bulmaya kararlıydı. İki minik düğmeye emanet edemezdi yavrusunu.

“Sıkı can iyidir, kolay kolay çıkmaz.” diyerek gülümsedi. Hayatın tüm tuhaf şeyleri normalleştirmesine inat, çocuk yetiştirmenin gerçeğini hayatına almalıydı. Bunun için kolları sıvadı ve evladıyla bağ kurup can sıkıntısını birlikte yönetmeye karar verdi. 

&

Deneyimsel Tasarım Öğretisi tutarlı, uygulanabilir, anlaşılabilir, faydalı bilgilerle hayatımızı kolaylaştırmamızı sağlar. Bu bilgilerle insan ailesiyle, arkadaşlarıyla, müşterisiyle nasıl daha etkili bir iletişim kurabileceğini öğrenir.


Yorumlar