Minik Bayram Sırrı

Deneyimsel Tasarım Öğretisi 

Minik Bayram Sırrı

Kimseye söyleyemediği içini kemiren bayram sırrıyla arabaya doğru yürüdü. Eşi ve kızları da peşinden geliyorlardı. Pek istekli oldukları söylenemezdi. “Hızlanabilir misiniz lütfen!” deyince eşi: “Hayatım sen annenlere bile böyle istekli gitmiyorsun, hayırdır?” diye takıldı. Haksız da sayılmazdı. Çünkü sabırsızlıkla gitmek istediği yer yazlık komşularının geliniydi.

 İzel, birkaç bayram önce yazlık komşularına bayram ziyaretine gitmişti. Annesi vefat ettikten sonra bu ziyaretleri ihmal etmemeye çalışıyordu. Mualla teyze, annesinin ahretliğim dediği en yakın arkadaşıydı. Bu ziyaretlerin birinde Mualla teyzenin torunlarıyla karşılaşmıştı. Gelini, annesi rahatsız olduğu için şehir dışına gitmiş. Çocukları babaannelerine bırakmıştı. Çocukların olgunluklarına hayran kalmıştı. Çocukların konuşmaları, tavırları kendi dönemindeki olgunluğa çok benziyordu. Hatta seksenli yıllarda bile böyle gençleri görmek kolay değildi. Anneleri olmadığı için abla, neredeyse anneleri gibi davranıyordu. Ortanca çocuk babaannenin şeker iğnesini tam olarak nasıl yapacağını biliyordu. Babaannesine beslenme konusunda sağlıklı önerilerde bulunuyordu. Sokaktan üzgün gelen en küçükleri, babaannesi, “Ne oldu?” diye sorunca “Arkadaşım saçma sapan kelimeler kullandı, canımı sıktı.” dedi. Babaannesi “Sen de karşılığını verseydin ya oğlum!” deyince “Boş ver babaanne ikimiz de ölçüyü kaçırana kadar devam edecek durumdaydık. Bende bıraktım geldim.” dedi. Tüm bunlar fantastik bir filmdi sanki. İzel, tüm ziyaret boyunca büyük bir hayretle çocukları izlemişti. Öyle çok büyük imkânlara da sahip değillerdi bu çocuklar.

Kendisi de çocuklarını bildiği doğrulara göre özenle yetiştirmişti. Fakat sonuç istediği gibi olmamıştı. Gurur duyduğu kitap alışkanlıkları bile bu sonuca yaklaşmasına yetmemişti. Oysa özgüvenli bireyler olmaları için her türlü imkâna boğmuştu onları. Özel okullara göndermiş, ülkenin sayılı keman ustalarından ders aldırmıştı. Ne istedilerse önlerine sermişti. Güvenleri kırılmasın diye doğru dürüst eleştirmemişti bile. Bunlara rağmen çocuklar her geçen gün daha tembel, isteksiz ve güçsüz hale gelmişlerdi. Akıllıca cümleler kurmaları ve saygılı davranışları bir yana, sürekli şikâyet ediyorlardı.

Deneyimsel Tasarım Öğretisi der ki: “En büyük imkân imkânsızlıktır. İnsanı marifetlendiren şey, imkânlar değil imkân yokken ürettiği çözümlerdir.

Aslında İzel’in çocuk yetiştirirken planladığı şey bu değildi. Mualla teyzenin gelini Nevra’nın yakaladığı şeyi istiyordu. Bunu nasıl başardığını anlamak, onun minik bayram sırrıydı. Her bayram ziyaretinde bunu anlamaya çalışıyordu. Gelini, Mualla teyzeyle aynı sokakta oturduğu için her ziyarette ona da uğruyorlardı. Zaten Nevra’nın eşi onun beraber büyüdüğü çocukluk arkadaşıydı. Bu durum ilişkilerinin hızlı ilerlemesine de olanak vermişti. Başta Nevra’nın baskın biri olabileceğini düşündü. Yoksa başka türlü olamazdı ama zamanla bunun böyle olmadığını anlamıştı.  Çocukların üzerinde bir otoritesi olduğu kesindi ama buna dominantlık denemezdi. Tüm aile keyifliydi. Çocukların davranışları doğal ve akıcıydı. Kimse görev yapıyormuş gibi değildi. Öyle olsa şahin gibi kilitlenen gözleri bunu fark ederdi. İzel, okumayı, öğrenmeyi seven bir kişiydi. Her şeyi okurdu ve okuyarak çözebileceğine inanırdı. Çocuklarına hamileyken ebeveynliğe dair neredeyse her kitabı okumuştu. Şimdi ise bu okuduklarının teoride kaldığını anlamış, işin gerçeğine nasıl ulaşabileceğinin peşine düşmüştü. 

Bunca okumanın ardından Nevra’ya bu işi nasıl becerdiğini sormaya çekiniyordu. Neticede üniversitede astrofizik hocalığı yapıyordu. Bir ev hanımına bunu danışması komik olurdu! Birden kendinden utandı. Kibrini kendinden bile gizlemişti. Belki de bu kadar çok takılıp kalmasının sebebi de buydu. İnsan ben biliyorum dediğinde öğrenmesi mümkün olmuyordu. Eğer böyle düşünmeseydi dört yıl önce çözümü yakalamış olabilirdi. Ama onun yerine kaç bayramdır hafiye gibi durumu çözmeye çalışıyordu. Artık buna devam etmeyecekti. Kahveler geldiğinde Nevra’ya, “Sana danışmak istediğim bir konu var.” dedi. Eşi de çocukları da şaşırmıştı. İzel, kimseye danışmayan, kendi bildiğinden vazgeçmeyen bir insandı. Ancak çocuk büyütmekle çocuk yetiştirmek birbirinden çok farklıydı. Bunun yöntemini öğrenmeye niyetliydi.

Önemli olan hatanın fark edildiği an dönebilmek ve doğru hamleyi yapabilmek. Bu yüzden hayatta hiçbir şey için geç değildir. Mesele o ilk adımı atabilmek...

&

Deneyimsel Tasarım Öğretisi tutarlı, uygulanabilir, anlaşılabilir, faydalı bilgilerle hayatımızı kolaylaştırmamızı sağlar. Bu bilgilerle insan ailesiyle, arkadaşlarıyla, müşterisiyle nasıl daha etkili bir iletişim kurabileceğini öğrenir.

Yorumlar

  1. Hayatımda okuduğum en güzel yazılardan bir tanesiydi

    YanıtlaSil
  2. Ahh imkansızlıklarla doğru yetişmiş neslin “ben yaşamadım çocuğum yaşasın” mantığıyla kendi neslini heba etmesi ne acı…

    YanıtlaSil
  3. "Önemli olan hatanın fark edildiği an dönebilmek ve doğru hamleyi yapabilmek. Bu yüzden hayatta hiçbir şey için geç değildir. Mesele o ilk adımı atabilmek...* :)

    YanıtlaSil
  4. O ilk adım tüm çözümlerin de başlangıcı...

    YanıtlaSil
  5. YETİŞTİRMEK BAKA, BÜYÜTMEK BAŞKA...

    YanıtlaSil

Yorum Gönder