Aman Geç Kalma
Ailesinin tek çocuğuydu Kerim. Annesi erken yaşlarda vefat edince tüm sorumluluk babasına kalmıştı. Halil amca Kerim’i sevgiyle büyütmüştü. Kasabada terzilik yaparak geçiniyordu. Oğlu Kerim’in güzel bir mesleği olması için elinden geleni yapmıştı. Kerim de onu hayal kırıklığına uğratmamış, başarılı bir mimar olmuştu. Bir aile kurup İstanbul’a yerleşmişti. Yoğundu, babasını görmeye sadece bayramlarda gidebiliyordu. Çocukları dünyaya geldikten sonra ziyaretleri daha da seyrekleşmişti. Halil amca, oğlunu özlemesine rağmen üzülmesin diye bir şey söylemiyordu.
Dört senedir onları görememişti. Son zamanlarda kalbindeki rahatsızlığın iyi bir hastanede araştırılması gerekiyordu. Bulundukları kasabanın hastanesinde bu imkanlar yoktu. Kerim, teyzesinden durumu öğrenip hemen babasının biletini almıştı. Bu bahane ile baba oğul tekrar bir araya gelmişlerdi. Halil amca da yıllardır görmediği torunlarıyla hasret gideriyordu. İlk birkaç günün ardından Halil amca yolunda gitmeyen bir şeyler olduğunu anladı. Evdeki düzenleri, ilişkileri ve hayattan olan beklentileri şaşırtmıştı Halil amcayı.
Oğlu yoğun çalıştığından evin birçok sorumluluğu ise gelinine kalmıştı. İmkanları iyiydi iyi olmasına ama ilişkilerinde bir kopukluk vardı. On iki yaşındaki Hale ergenliğin başındaydı. Annesine zıt gelen istekleri vardı. Küçüğü Mete ise henüz iki yaşın en hareketli dönemindeydi. Akşam yemekleri nadiren ailecek yeniyor, bu sayılı yemeklerde de neredeyse hiç muhabbet edilmiyordu. Ara sıra bir konuşulsa, o da tartışmaya dönüyordu. Evin tek neşesi gündeliğe gelen Nermin ablalarıydı. Neşeli, canlı ve dobra biriydi. Oğlunun koşturmaktan göremediği birçok meseleyi Halil amca fark etmişti.
Gelini evde yemek ve temizlikle pek uğraşmıyordu. Torunu Hale, annesiyle çatışma halindeydi. Ailesinin onu bir türlü olduğu gibi kabullenmeyişine kafa tutuyordu. Beğenilmeye duyduğu açlığı yanlış isteklerle doyurmaya çalışıyordu. Çok az yemek yiyor, ideal kiloda olduğu halde zayıflaması gerektiğini düşünüyordu. Küçük ise sürekli çığlık atıyordu. İsteklerini ağlayarak yaptırmaya çalışıyordu. Kendi başına oyalanıp oyun kurmayı bilmiyordu. Oğlu da ailesine güzel imkanlar sunmak için çok çalışıyordu. Bu çabasına rağmen mutsuzluğu dışarıdan bile fark ediliyordu. İş peşinde koşarken ailesini ne kadar ihmal ettiğinin farkında değildi. Nerdeyse ellerindeki tüm imkanlar mutsuzluk kaynakları olmuştu.
Halil amcanın rahatsızlığı iyileşmişti. Fakat bir müddet daha oğlunun yanında kalmaya karar verdi. Onlara unuttukları değerleri hatırlatmak istiyordu. Bu sebepten geliniyle muhabbet ediyor, torunlarının ilgi alanlarına değer veriyordu. Beraber tüm bahçeyi çiçeklendirmişlerdi. Bazı yöresel yemekleri gelinine öğretmiş, elinin lezzetine onu ikna etmişti. Gelini ise evdeki bazı işlere el attıkça rahatlamıştı. Eve gelen yardımcısından bile bir şeyler öğrenir olmuştu. Hayatına, üretmenin verdiği keyif eklenmişti. Böylelikle kızının üstündeki gereksiz baskısı da azalmıştı. Hale de annesine karşı eskisi kadar öfkeli değildi. Hatta beraber sevdiği sanatçının konserine bile gitmişlerdi.
Halil amcanın ulaşamadığı tek kişi oğluydu. Kerim’in iş yerindeki yoğunluğundan ailesine zaman ayıramıyordu. Halil amca artık evine gitmek zorundaydı. Gitmeden önce oğluna bir mektup yazdı:
"Oğlum ne güzel bir aile kurmuşsun. İşinde başarıya ulaşmışsın, gurur duydum seninle. Verdiğim emekler hiç boşa gitmemiş. Ancak sana veremediğim bir şeyi yanınızdayken fark ettim. Bu hayatta hiçbir imkân, bir babanın ailesine ayırdığı zamandan daha kıymetli olamaz. Okumanı, iyi bir meslek sahibi olmanı çok istemiştim evet. Ama bunun yeterli olmadığını fark etmemişim. Seni büyütürken maddi imkânımızın azlığının acısını çekerdim. Sense bundan şikayetçi bile olmazdın. Ne çok keyifli zamanlarımız olmuştu. Bunu hatırla, eşinle ve çocuklarınla bol bol vakit geçir olur mu? Onların senin sevgi ve ilgine çok ihtiyaçları var. Görüyorum ki buna en çok da senin ihtiyacın var. Bu ihtiyacının farkına sen de varırsın dilerim. Aman geç kalma evladım.
Seninle her daim gurur duyan baban…"
İnsan bazen yaşadığı çağın ve toplumun beklentileri içinde kaybolur. Kendisini aslında neyin mutlu ettiğini unutur. Başkalarının koyduğu hedefler uğrunda kendisinden hatta sevdiklerinden uzaklaşır. Bir işe başlar, orada başarıya ulaşır. Daha fazla başarı beklenir kendisinden. Adeta iş arkadaşları rakibi halini alır. Onları geçemezse yenileceğine, kaybedeceğine inanır. Evini, ailesini ihmal eder. Düzeni bozulup, mutsuz olur ve etrafındakileri de mutsuz eder. Tüm bunlar olurken de kendisine “Bu gidiş nereye?” diye sormayı unutur. Bazen de hedefe vardığında ardında bıraktığı asıl değerleri kaybettiğini görür. Hedefe varmıştır varmasına ama kayıpları da olmuştur. Bunlar bazen telafisi zor, önemli kayıplardır.
Deneyimsel Tasarım Öğretisi der ki: “Her imkân bir imtihandır.”
İnsan imkanıyla sınanır. Hedefini unutur, imkânının peşinde koşar ve asıl amacından uzaklaşır.
Bu sebeple insan neyi neden istediğini bilerek hayatta ilerlemelidir. Koyduğu hedefler onu asıl amacına ulaştırmalıdır. Her insanın amacı bu hayatta başarılı ve mutlu olmaktır.
Peki, imkanlarımız bizi başarıya ve mutluluğa taşıyor mu? Yoksa imkanlar uğrunda sadece ömrümüz mü tükeniyor?
İnsan, hayattaki rolünün hakkını verebilmek için imkanlar oluşturmalıdır elbette. Ama mesele bu imkanları, asıl amacına yaklaştıracak seviyede tutabilmektir.
Geç kalmadan, imkanlarının kölesi olmadan…
Başarılı ve mutluluğu yakalayabilenlerden olabilmek ümidi ile…
&
Deneyimsel Tasarım Öğretisi tutarlı, uygulanabilir, anlaşılabilir, faydalı bilgilerle hayatımızı kolaylaştırmamızı sağlar. Bu bilgilerle insan ailesiyle, arkadaşlarıyla, müşterisiyle nasıl daha etkili bir iletişim kurabileceğini öğrenir.
Bize verilen her bir imkanın sınavımızın parçası olduğunu düşündüren bir yazı olmuş. Teşekkürler
YanıtlaSilKaleminize sağlık, çok güzel olmuş
YanıtlaSilBir baba için en kıymetli şey ailesi ile geçirdiği vakit... çok güzel yere değinmiş
YanıtlaSilİnsanı dününe göre mutluluğa ve başarıya taşıyacak önemli stratejilerin yer aldığı güzel bir yazı olmuş elinize sağlık.
YanıtlaSilKaleminize sağlık günümüz aile durumlarını çok güzel anlatmışsınız
YanıtlaSilHer imkan bir imtihandır...👍
YanıtlaSilimkan arttırmaya çalıştığımız süreçlerde çok güzel farkındalık oluşturulmuş. Teşekkür ederiz💐
YanıtlaSilKaleminize sağlık çok güzel bir yazı olmuş ❣️
YanıtlaSilKaleminize sağlık 🌹
YanıtlaSilRabbim İmanımızı geçmeyecek imkanlar nasip etsin … ✨
İmkanlarımız hayatımızı kıymetlendirmek ve güzelleştirmek için var, onun esiri olmamalıyız...
YanıtlaSilİmkanlarım beni amacıma yaklastiriyor mu? Emegini,e sağlık...
YanıtlaSilİnsan sürekli imkanlarını artırmak istiyor. Böylece daha mutlu olacağını ümidim ediyor. Oysa her seferinde açlığı arttığı için daha mutsuz oluyor.
YanıtlaSilBütün mesele denge. Bir kez daha gözler önüne sermişsiniz. Ellerinize sağlık🍃
YanıtlaSilHer imkan bir imtihandır. İnsan imkanlarını artiriyim derken hayatın tadını kacirabiliyor. Elinize sağlık
YanıtlaSilNe kadar tatlı, güzel, faydalı bir yazı olmuş :) elinize sağlık
YanıtlaSil