İnsan Nasıl Bozar?

Deneyimsel Tasarım Öğretisi

İnsan Nasıl Bozar?

Neden öğüt almaz şu insanoğlu? Çok mu bilir ya da bildiğini mi sanır?

Aslında bilir ama bildiği gerçekleri kabul etmek işine gelmez. Çünkü doğruyu bilmek, sorumluluk almayı gerektirir. Yanlışı görüp düzeltmek ise çaba ister. İnsan da çoğu zaman o sorumluluğun bozacağı konfor alanını terk edip rahatlıktan çıkmak istemez. Bu yüzden de bildiklerini görmezden gelir, yok sayar, göz çeker... Ki hem de nasıl körleşir yanlışlara

Bir bakalım insanoğlunun yaşadıklarına. 

Sebze ve meyvelerde bulunan tarım ilaçları, hormonlar ve kimyasallar… Şaşırtıcı değil mi? Topraktan gelen, en doğal ve en temiz olması gereken gıdalar nasıl oluyor da zehir taşıyor? Oysa doğa insana her şeyi kusursuz bir ambalajla sunar. Hiç lahananın içinden toprak veya kir çıktığını gördünüz mü? Kat kat sarılmış yapraklarıyla dış etkenlere karşı nasıl da korunmuş. Soğan, pırasa, marul… Hepsi kendi katmanları içinde doğal bir temizlik ve korunma sistemine sahip. Soğanı doğrarken katlarının arası pırıl pırıl akar.

Peki ya yumurta, kırılgan ama bir o kadar da dayanıklı değil mi? İçindeki besini koruyup dış etkenlerden saklayan kusursuz bir kabuğu vardır. Zor durumda kalsa insanın çiğ bile tüketebileceği bir doğallıkla sunulmuştur.

Kavun, karpuz, şeftali, erik… Hepsi kendi kabuğunun altında saklıdır. Ne zaman yemeye karar verirse o an kabuğunu soyup tertemiz bir şekilde tüketilebilir. Çürümüş bir elmanın bile sadece çürük kısmını kesip sağlam tarafını tüketebiliriz.

Peki, milyarlarca yıldır kusursuz şekilde işleyen bu sistem nasıl oldu da son yüzyılda bu kadar bozuldu?

Ah insan…

Yetinmeyen ve yetinmedikçe de daha açgözlü olan insan… Hep daha fazlasını isteyen, doymayan... Kendine sunulan nimetleri paylaşmak yerine, daha çok kazanmak için doğanın dengesini bozan... 

DNA ile oynar, yetmez; böceklerden korumak için ilaçlar kullanır. Oysa o ilaç sadece zararlıları değil, insanı da zehirler.

Deneyimsel Tasarım Öğretisi

Hiç düşündük mü hastaneler neden bu kadar dolu? Gıda bolluğu var ama sağlık giderek kötüleşiyor. Eskiden insanlar daha sağlıklı yaşarlardı. Oysa şimdi büyük şehirlerde modern tıbbın tüm teknolojilerine sahip olmalarına rağmen herkes hasta.

Süt… Binlerce yıldır inekten sağılıp içildi. Son yüzyılda ne oldu da süt birdenbire “İşlem görmeden içilmez.” hale geldi? Şimdi süte su katılıyor, yetmezse kimyasal ekleniyor, yetmezse paketlenirken koruyucu konuluyor. Peki, gerçekten temizleniyor mu, yoksa daha mı çok kirleniyor?

Ah insan…

Kendine iyilik yaptığını zannederken daha çok zarar veren insan. Dünyadaki savaşlar, çevre kirliliği, hastalıklar, kıtlıklar... Hepsi insanın kendi eliyle oluşturduğu felaketler değil mi?

Farkında olunmadan her gün yavaş yavaş tarım ilaçları, fabrikasyon gıdalar, hava ve su kirliliği ile tüm insanlık zehirlenmiyor mu? 

Eskiden savaşlar sadece ordular arasında olurdu. Şimdi savaş, her bir insanın hayatının içinde devam ediyor. Kimyasal silahlar, biyolojik virüsler, genetiği değiştirilmiş organizmalar… Bunların hepsi, insanlığın üzerine tarım ilaçları gibi sıkılıyor.

Köydeki inek bile artık suni yemle besleniyor. Çiftçi ne verdiğini bilmiyor. Fabrikadaki çalışan ne ürettiğini bilmiyor. Marketten alan tüketici ise ne yediğini bilmiyor. Ve bu bilinmezlikler zinciri insanı adım adım felakete sürüklüyor.

Ahh! Daha fazla kazanma hırsı, insanlığın kaybettiklerinden daha önemli olabilir mi?

İnsan farkında ama dönüş yolu bulamıyor. “Nasıl olsa çözümü vardır.” diyerek yanlışın peşinden gitmeye devam ediyor. Daha çok kazandığını sanıyor ama yaşam ortamı olan doğasını, sağlığını ve geleceğini kaybediyor, gelecek nesilleri kaybediyor.

Deneyimsel Tasarım Öğretisi der ki: “Fırsat gibi görünen şey eğer irdelemezsen senden almaya gelmiş olabilir.” 

İşte daha çok isterken, karşılığında ne bedel ödeyeceğini düşünse insan, belki döner hatasından. Dönüş yolunu da bulabilir ama ne kendi yaşadıklarından ne de çevresinde yaşananlardan deneyim transferi yapmak istemez. Rahatını bozmak zor gelir, uğraşmak istemez.

Oysa öykü böyle başlamamıştı.

Adım adım oraya varmıştı.

İnsana en temiz gıdalar sunulmuştu.

İnsan onları değiştirerek kirletti...

Peki, hâlâ dönüş hakkı var mı hatasından, umut var mı yani?

Elbette var çünkü nefes varsa umut da vardır.

Yaşıyorsan düzeltmek için umut vardır...

&

Deneyimsel Tasarım Öğretisi tutarlı, uygulanabilir, anlaşılabilir, faydalı bilgilerle hayatımızı kolaylaştırmamızı sağlar. Bu bilgilerle insan ailesiyle, arkadaşlarıyla, müşterisiyle nasıl daha etkili bir iletişim kurabileceğini öğrenir.

Yorumlar

  1. İnsanoğlunun kendi eliyle kendine yaptığı zulüm.😔 Ama nefes varsa ümitte vardır. ☺️
    Teşekkürler kaleminize sağlık.
    🦋🌸🌺🦋🌸🌺

    YanıtlaSil
  2. “Çünkü nefes varsa umut da vardır. Yaşıyorsan düzeltmek için umut vardır...”
    Teşekkürler Sevgili Yazar, emeklerinize sağlık. 🌷

    YanıtlaSil
  3. Zararın neresinden dönersek kârdır.

    YanıtlaSil
  4. Kazandım zannederken kaybetmek ne acı... Kaleminize sağlık🌺

    YanıtlaSil
  5. nefes varsa umut var hala bizim için yeni bir gün başlıyorsa yeni bir hak da doğuyor

    YanıtlaSil
  6. Daha fazla kazanma hırsını umarım azaltanlardan oluruuz🍃

    YanıtlaSil
  7. Her şey başladığı yere geri döner ama ilk başladığı gibi değil... İşte bu yüzden insanoğlu sonuca değil sebebe odaklanmalı ki başladığı yere döndüğünde, geldiği noktadan memnun olsun...

    YanıtlaSil
  8. Umarım daha çok kazanma hırsını azaltanlardan oluruuz🍃🌸

    YanıtlaSil
  9. "Nefes varsa umut da vardır. Yaşıyorsan düzeltmek için umut vardır..." Unutmamamız gereken bir cümle... Önce ben neler yapabilirim diye basitten başlayalım. Daha temiz gıdaya ulaşmaya çalışayım..Kaleminize sağlık..

    YanıtlaSil

Yorum Gönder