Yeryüzü bütün gece yağmurla
yıkanmıştı. Kübra sabahın ilk ışıklarıyla camları açtı. Mis gibi toprak kokusu
doldu hem ciğerlerine hem evin içine... Bulutlar yeni gelin gibi süzülerek
şehrin üstüne seriliyordu.
Camlara içi acıyarak baktı; “daha dün
silmiştim, şimdi yeniden silmem gerekecek…” Yağmurun damlacıklarıyla süslenmiş
camlar Kübra için adeta ateşi tutuşturan bir kıvılcım olmuştu; “Neyse elim
değmişken mutfak dolaplarını da temizlerim, bir de bazaları boşaltıp tekrar
düzenlemem gerekiyor tabi, sonra da çekmeceler…” Yapılacak işler uzayıp
gidiyordu. Kübra’nın bu hayattaki ilk gündemi her zaman temizlikti.
Çocukların uyanmalarına bir saat
vardı, hemen işe koyuldu. Onlar uyanmadan camları bitirecek, kahvaltılarını
hazırlayıp okula gönderdikten sonra hemen diğer işlere girişecekti.
Çocuklar kahvaltılarını; “dökmeden
yiyin” cümlesini, yediklerinden daha fazla işiterek hızlıca yapıp servise
koştular. Kübra yalnızken temizlik işlerini daha rahat yaptığı için, çocukların
evden çıkışı, yüzündeki gergin ifadeyi hafifletir, ona rahat bir nefes
aldırırdı. Bunun bir sebebi de evin daha az kirlenecek olmasıydı tabi ki…
Kübra için temizlik çok önemliydi.
Her yer düzenli, temiz ve derli toplu olmalıydı. Bu yüzden evdeyse mutlaka ev
işi yapardı. İşin acı tarafı; ne kadar özense o kadar hızlı bozuluyordu düzen.
Her şeyin bembeyaz olduğu evinde, ufacık bir kir hemen gözüne batıyor ve ev
sürekli çocukların paldır küldür oyunları sırasında kirleniyordu. Parlattığı
çaydanlık yanıyor, beyaz koltuklar keçeli kaleme teslim oluyordu. Evlenirken
her şeyi açık renk seçmişti, “Leke görünmesin!” diye değil, “Hiç kirlenmesin!”
diye…
Hayat, aşırılıklarda olan insanları
dengeye getirmeye çalışır; aşırılaştırdığı davranışının veya özelliğinin tam
zıddını karşısına çıkartarak. Ancak insanların çoğu bu zıtlığı düşmanlık olarak
algılar ve ne yazık ki geri dönmesi gereken son kavşaktayken aşırılığını
körükler. Ta ki hayat, onu mecburen geri dönmek zorunda bırakana kadar…
O sabah, Kübra sosyal medyada
seyrettiği bir videodan esinlenip cam silme spreyi yapmaya karar verdi. Ama
içine spreyin etkisini arttırsın, daha parlak olsun diye kireç çözücü ilave
ediverdi. İşte olaylarda böyle başladı. Eskiden anneleri anlatırlardı, tuz ruhu
ile çamaşır suyunu karıştırmış da, hastanelik olmuş diye… Kübra da kireç
çözücüyü eklediği anda, etkileşim başlamış önce gözleri yanmış sonra nefes
güçlüğü ile hastaneye zor yetişmişti.
Hastanede geçirdiği birkaç gün
boyunca belki de ilk defa temizlik yapmadan durup, düşünme fırsatı bulmuştu
Kübra. Hayatını düşündü, evliliğini, anneliğini düşündü; hepsinin karşısına
temizlik çıkıyordu. Çocuklar ne zaman beraber bir şeyler yapmak istese ya
temizlik yapıyor ya da ev kirlenir diye onları geri çeviriyordu. Eşi eve
geldiğinde göz ucuyla onu takip ediyor, gömleğini yanlış bir yere bıraktığında
hemen müdahale edip çıkışıyordu. Evde adeta temizlik komiserine dönüşmüştü
Kübra! Kim bilir, bu kadar ciddi bir şekilde zehirlenmeseydi, bu gerçeği fark
etmesi mümkün olmayacaktı.
Eve döndüklerinde kapıdan içeri
farklı bir Kübra girdi. Çocuklar heyecanla ayakkabılarını sağa sola fırlatıp
annelerine hazırladıkları sürprizi göstermek için mutfağa koştular. Eski Kübra
olsa saniyesinde fırlayan ayakkabılar için azarlardı çocukları. Ama sustu,
“neymiş bakalım hediyem” diyerek ve belli etmediği büyük bir tedirginlikle
mutfağa girdi. Masada duran pastadan önce tezgahları, yerleri, dolapların
kulplarını taradı gözleriyle; silinmiş ama çoğu yer lekeli kalmıştı. Buna
rağmen çocukların heyecanla bakan yüzleri, şimdi kendisine lekelerden daha
önemli geldi.
Pastayı yerken, evin temizliğini ya
da yarın yapacağı işleri düşünmüyordu ilk defa; “nasıl bu kadar güzel bir pasta
yapmış olabilirler” buna şaşırıyordu! Kendisi talep etmemiş olsa da hayat onu
bir şekilde dengeye getirmeye başlamıştı nihayet…
Yorumlar
Yorum Gönder