Bal arılarının küçük ama eşsiz dünyasına tekrar hoşgeldiniz! İlk yazımızdan sonra onları biraz daha farklı bir gözle görmeye başlayanlarımız olmuştur, öyle değil mi? Öyleyse onları yakından tanımaya gelin birlikte devam edelim…
Arılar çiçekten polen veya nektar alıp fayda görürken mutlaka çiçeğe de fayda verirler. Bir bal arısı çiçeğe konduğunda; bütün vücudu çiçeğin çoğalmasını sağlayan poleniyle kaplanır. Yani önce çiçeğin ihtiyacını giderir. Çiçekten nektarı alıp diğer çiçeğe konduğunda tozlaşma sağlanmış olur. Ve böylece dünya üzerindeki çiçek türlerinin çoğalmalarını ve türlerinin devamını sağlarlar.
İlişki kurmak; bağ oluşturmak demektir. Karşılıklı olarak yapıp ettiğimiz her davranış, attığımız veya atmadığımız her adım bu bağı güçlendirir veya tersine bağın çürümesine, en nihayetinde ise kopmasına sebep olur.
Her insan ilişkilerinde kazançlı çıkmak ister. Ki zaten bu, olması gerekendir. Ancak bir çoğumuz kazançlı çıkmak isterken karşımızdakine de kazandırmayı unutuyoruz. Ya da daha kötüsü; bu hakkı sadece kendimizde görebiliyoruz. İşte böyle zamanlarda ilişkinin devam etme ihtimali ortadan kalkıyor. Çünkü karşımızdakine de kazandırmadığımızda, aramızdaki bağ zamanla çürüyüp kopuyor.
Aykutla Ezgi, önce aynı mesleği paylaştıkları için, sonra aynı duyguları paylaşmaya başladıkları için giderek yakınlaşmışlar; nihayetinde evlenip aynı evi de paylaşmaya başlamışlardı. Evliliklerinin ‘bal ayları’ öyle çok da uzun sürmemişti. Çünkü ortak noktalarından daha fazla farklı fikirlere sahiplerdi.
Aykut annesine çok düşkündü. Ezgi’yle evlenmiş olması, haftanın iki-üç gününü annesinin yanında geçirmesine bir engel teşkil etmiyordu. Hala odası, kıyafetleri, terlikleri annesinin evinde aynı düzen içerisindeydi. Bu durum Aykut’un evlenmeden önceki hayatını devam ettirmesine de olanak tanıyordu. Arkadaşlarıyla oyun alışkanlığı, haftada bir veya iki defa birlikte dışarı çıkma rutinleri de değişmemişti. Tüm bunlardan arta kalan günlerde Ezgi’ye eşlik ediyordu. Fakat bu zamanlarda da konuşulan konuların başında annesinin yemekleri geliyordu. Aykut, Ezgi’nin annesi gibi yemek yapamayışını büyük bir kabahat olarak görüyordu. Tıpkı evdeki diğer işlerin de annesinin evindeki gibi yapılmaması gibi. Yani, kısaca Aykut Ezgi’yle evlenmişti evlenmesine ama hayatında değişen tek şey; Ezgi’yle yeni bir eve yerleşmek olmuştu.
Ezgi ise Aykut’un tersine; ailesinden bir kaçış yolu olarak gördüğü için evlenmişti Aykut’la. Ailesiyle arasındaki bozuk olan her şeyi onunla tamir edeceğini düşünmüştü. Büyük beklentileri vardı bu yüzden Aykut’tan. Kendisini çok sevsin, el üstünde tutsun, çok ilgilensin, sürprizlere boğsun istiyordu. Evliliklerinin ilk bir kaç ayı bunları yaşamıştı aslında ama Aykut’un kendi hayatına dönmesiyle, tatlı rüyaları kabusa dönüşmüştü.
Artık birlikte geçirdikleri zamanların çoğu tartışarak, birbirlerini suçlayarak ve başkalarıyla kıyaslayarak geçiyordu. Hele bir de Ezgi; seyrettiği dizilerdeki çiftlerle kendi evliliğini kıyasladıkça depresyona girip çıkıyor; “Bende böyle şans yok ki! Kaderim mutsuz olmakmış.” diye diye hem kendini, hem Aykut’u tüketiyordu. Annesiyle her konuda kıyaslanmak, yaptığı modern yemekleri Aykut’a bir türlü beğendirememek, haftanın yarısını yalnız geçirmek Ezgi’nin sabrını taşırmıştı. Aykut ise Ezgi’nin asık suratını görmemek ve kapıdan içeri adım atar atmaz başlayan ve bitmek bilmeyen şikayetlerinden kaçmak için, eve gelmemeyi tercih ediyordu.
“Vermeden almak istiyorsun kızım.” demişti yan komşusu bir kere, bir tabak keşkek getirdiğinde. Ezgi keşkeğe hayran kalmıştı:
“Gönül teyzecim ellerine sağlık çok güzel olmuş. Benim yaptığım yemeği yememişti Aykut, bugün olur da erken gelirse midesi bayram edecek.” diye acı bir de espri yapmıştı.
“Bir kadın evlendiğinde kocasını yemekleriyle, güler yüzüyle, sıcaklığıyla evine bağlar kızım. Önce kocanın yöresinin yemeklerini pişir ki annesinin yemeklerini özlemesin. Sen sonra senin sevdiklerinden de yaparsın.”
Gönül teyzenin söyledikleri Ezgi’nin asla kabul edemeyeceği şeylerdi. Karşısında sanki Aykut varmış gibi yine söylenmeye başladı:
“O beni hiç umursamazken ben neden onu memnun edecekmişim? Hem Aykut’tan ne gördüm ki; hak etmiyor tabi ki böyle jestleri! Önce benim gönlümü alsın, özür dilesin bu kadar ihmal ettiği için. Pişman olsun…”
Gönül hanım söyleyeceklerinin işe yaramayacağını biliyordu, aslında bunları duymaya çok ihtiyacı olduğunu da. Bu yüzden daha da tatlı bir ses tonuyla:
“Siz evliliğin ne demek olduğunu dahaca anlayamamışsınız ki kızım. Hep beklersen hiçbir karşılık bulamazsın. Sen önce onun ihtiyacını gidereceksin, ona faydalı olacaksın ki onun faydasını görebilesin. Evlilik böyle yürür. Önce sen bal gibi olacaksın ki arı seni korusun kollasın. Diken olursan ona batmaktan başka bir işe yaramazsın. Hiçbir canlı rahat edemediği yerde durmaz Ezgi kızım…”
Dünyada hiçbir dert yoktur ki dermanı olmasın. İnsan şifasını bazen hiç ummadığı şekilde bulur; kimisi bir keşkek vesilesiyle komşusundan, kimi en zıddı olandan, kimi önce verebilmeyi göze almaktan; kimisi ilgisizce gittiği bir seminerden, kimi baldan, kimi de arıdan… İş ki karşısındakinin şifa olduğunu bilsin insan.
Şifa demişken; hep birlikte bal arılarının şifasıyla şifalanmaya devam edelim mi?
Bir sonraki yazıda :)
"Deneyimsel TasarımÖğretisi" insanın gerçek amacını amaç edinmiştir.
Doğru karar alabilmek, doğru seçimler yapabilmek için insanı açık bir bilince yönlendirir. Problemlerin gerçek çözümlerine yönelik stratejiler verir.
"Kim Kimdir" ile başlayan, "İlişkilerde Ustalık", "Başarı Psikolojisi" ve "Sakınmada Ustalık" ile devam eden programları insanların kendi dünlerine göre daha mutlu ve daha başarılı olmalarına katkı sağlar.

İnsan ihtiyaçlarının karşılanmasını ister ama mesele bal arıları gibi ihtiyaç giderebilmekte…
YanıtlaSilNe iyi bir hatırlatma oldu, teşekkür ederiz :)
Bal gibi şifalı bir yazı olmuş... Bir sonraki şifayı da merakla bekliyorum...:) kaleminize sağlık...
YanıtlaSilİnsanın fayda gördüğü her süreç hayırlıdır, kendisi de fayda verdiği sürece tabi ki. İnşallah ilişkilerimizde her daim hatırlatıcı olur bal arıları🌸
YanıtlaSilBaşkasının ihtiyacını görürken bizim de ihtiyacımızın giderilmesi...şifası zıttında. Tıpkı bebeğinin süt ihtiyacını karşılayan bir annenin de emzirdikçe süt kanallarının boşalması ve meme kanseri riskinin azalması gibi...
YanıtlaSilİnsan rahat edemediği yerde durmaz ne güzel demişsiniz kaleminize sağlık..
YanıtlaSilBir de eşek arıları var bu hayatta😀
YanıtlaSil