“Tamam tamam” diyerek camdan içeri soktu kafasını Ayten. Hayır ne vardı bu kadar öfkelenecek? Herkes de ne kadar gergin, ne kadar aceleciydi!
Akşam olmuştu, herkes trafikte kaplumbağa hızıyla ilerliyordu. Ayten her zamanki rutininde işten çıkmış evine gitmeye çalışıyordu. Akşam o saatlerde okul servislerinin acelesi ile minibüsler adeta yer kapmaca oynundaydı. Ayten de o kaos içerisinde kalakalmıştı. Yine minibüs şoförlerinden biri Ayten’i sıkıştırmış sağa yanaşması için kornayla taciz ediyordu. Tam o sırada kırmızı ışık yanmış bir nefes molası vermişti. “Azıcık hava gelsin” diyerek camları araladı, bakışları öndeki arabanın plakasına takılı halde dalmıştı ki korna sesleri ile kendine geldi, hemen bastı gaza.
Bir yandan da alışveriş listesi aklından geçiyordu. Patates, et, yoğurt ve sıvı yağ bitmişti. Off deterjan da bitmişti! “Şimdi hepsini alıp taşımakla uğraşamam.” diyerek deterjanı es geçti. Bir süredir internetten kapıya hizmet alışverişleri yapmamaya karar vermişti. Hem daha maliyetli geliyor hem de güvende hissettirmiyordu. Tek başına yaşadığı hemen anlaşılıyordu. En son gelen kuryenin “Bayağı uzun zamandır sipariş vermediniz, nerelerdesiniz?” sorusu resmen gözlerini yuvalarından fırlatmıştı.
Fakat market alışverişi yoruyordu. İşten yorgun argın çıkıp bir de markete uğramak, reyon reyon gezmek; sonrasında eve gidip yemek yapıp yemek, nereden baksan akşam dokuzu buluyordu. “Dünden kalan yemekler vardı, haftasonuna kadar idare ederim.” diyerek eksikler olsa da erteledi marketi.
Evin kapısından girdiğinde onu karşılayan Prens oldu. Prens dediysek beyaz atıyla olan değildi elbet. Ayten’in kedisi Prens, iki dakikalık kendisini sevdirme eğlencesi bittikten sonra arkasını dönüp en sevdiği köşesine geçiverdi.
Ayten ise günün tüm kirinden arınmak için banyoya girdiğinde musluktan damlayan suyla dolan kovasını kenara aldı. İki defa yaptırdıktan sonra yine damlatan musluğa kendisi müdahale etmiş, bu sefer daha da fazla damlatmaya başlamıştı. Bu tamir işlerinden hiç anlamıyordu, zaten neden anlasındı ki! Ama artık yorulmuştu eve usta çağırmaktan da. Çağırmasa da kendisine kalıyordu böyle; kapı kolunu, musluğu, düşen pervazı tamir etmek…
Banyodan çıktığında zilin sesiyle irkildi. Bu saatte kim olabilir ki? Delikten baktı, apartman görevlisi elinde kağıtla bekliyordu. “En iyisi evde yokmuş gibi davranayım.” diyerek sessizce içeri geçti. Prensi kendisine bakarken buldu “Keşke bakmak yerine daha fazlasını yapıp Rıza abinin bitmek bilmez konuşmasını sen dinlesen.” diye söylendi. Sonra dolaptaki dünden kalan yemekleri ısıttı, hatta ondan önceki günden kalan yemekleri de. Tek kişilik yemek yapmayı hala öğrenemediği için de ayrı söylendi kendisine. Yemekler ziyan olmasın diye fazla fazla yemekten, kilolar almış başını gidiyordu.
Nihayet tüm yorgunluğunu attığı çay-televizyon saati gelmişti. Kanalları gezerken meşhur dizilerden birinde durdu; “Ah işte yine prensesler geldi, acaba siz evde nasıl bu kadar bakımlısınız! Hele bu kadar yakışıklı, zengin bir de üstüne romantiğini nasıl buluyorsunuz?” diyerek kanalı değiştirdi. Bir tane dizi yoktu ki karakterleri gerçek hayattaki gibi yaşasınlar! Erkekler çalışmadan zengin, kadınlar şık, her daim makyajlı ve hiç iş yapmadan evleri her daim tertemizdi.
Oysa gerçek hayat çok farklıydı. Mesela Ayten! Çok genç yaşta çalışmak zorunda kalmıştı. Evliliği bir kurtuluş olarak görmemiş, kendi ayakları üzerinde durmaya çalışmıştı. Yaşıtlarının ikinci çocukları okula başlamıştı, ne zaman karşılaşsalar; “Ah Aytenciğim ne güzel gezip tozuyorsun, hayat sana güzel!” diyorlardı. Onlara göre; Ayten canı isterse yemek yapar, istemezse yapmazdı. Çamaşırlar günlerce ütüsüz kalabilirdi. Tatile gidecek olsa, illa kocasını veya çocukları da ikna etmek zorunda değildi. İstediği yere gider, gezer; kimseye hesap vermezdi. Bir çok insanın vitrinde görüp beğendiği pahalı vazo gibiydi. Albenisi çok ama satın alırken düşündüren…
Oysa hastayken yalnız olup ilgilenecek kimsenin olmaması, evin tüm masraflarının, üstüne bir de tüm işlerinin kendinde olması, yolda en basitinden lastiğin patlaması, tek başına bir kadın olduğu için hep bir güvensizlik içerisinde olmak… “Yok ben almayayım.” olurdu birçoğunun cevabı. Ama evet doğru, yatak toplamasa da oluyordu mesela. İstediği hafta sonu bir yerlere kaçabiliyordu. Alışverişleri için hesap da vermiyordu kimseye. Avantajları var mıydı, evet. Ama artık bu avantajlar çekiciliklerini yitirmiş, hatta bayatlamışlardı.
İçinde bulunduğu durumu bir Zuhal anlardı. Uzun süren bekarlık hayatını ani gözüken bir kararla sonlandırınca Ayten dahil herkes çok şaşırmıştı.
“Aytencim, insan bilmediğinin cahilidir. Bekarlık portakala benziyor, bir süre sonra içi geçiyor. Mutluluğun da acının da paylaşınca güzelleştiğini, yalnız yaşlanmanın beni ne kadar zorladığını evlendikten sonra anladım… Gerçi bu yaştan sonra bir başkasıyla aynı evi paylaşmak da kolay değil. Ama bunca yıl, bunca yükü tek başıma niye sırtlanmışım diye düşünmeden de edemiyorum. Anladım ki hayat, evimin sultanı olunca daha da güzelmiş aslında…”
Ayten şimdiye kadar hep bir bahane aramıştı; “Evlenilecek adam çıktı da ben mi evlenmedim?”, “Evleneceğim adamda mutlaka olması gerekenler ve asla olmaması gerekenler...” diye diye hep uzak kalmıştı evlilik fikrinden.
Fakat Zuhal’in söylediklerini nasıl inkar edebilirdi? Sanki gelecekten ışık tutuyordu ona, her görüşmelerinde… Ya bir gün evlenmek istese ama artık çok geç kalsa ne olacaktı? Sanki yavaş yavaş bakış açısını değiştirmenin zamanı gelmişti; dezavantajlarının yanında avantajlarını da görmeye başlamalıydı evliliğin… Ve o sabah uzunca bir süreden sonra değişiklik yapıp yatağını topladı. Kahvaltıyı hazırladı.
"Deneyimsel Tasarım Öğretisi" insanın gerçek amacını amaç edinmiştir.
Doğru karar alabilmek, doğru seçimler yapabilmek için insanı açık bir bilince yönlendirir. Problemlerin gerçek çözümlerine yönelik stratejiler verir.
"Kim Kimdir" ile başlayan, "İlişkilerde Ustalık", "Başarı Psikolojisi" ve "Sakınmada Ustalık" ile devam eden programları insanların kendi dünlerine göre daha mutlu ve daha başarılı olmalarına katkı sağlar.

Hayat birleşenlerden yana. Ee ne demiş büyüklerimiz bi elin nesi var iki elin sesi var.
YanıtlaSilBirleşen birden üstüdür:)
YanıtlaSilAytenden Zuhale doğru evriliyorum ben de🤭
YanıtlaSilBiri beni mi gözetliyor
YanıtlaSilAyten eşittir ben
Paylaştıkça çoğalan hayatımız=)
YanıtlaSilPrens dediysek atlı prens değil:)))) sesli güldüm. Elinize sağlık
YanıtlaSilBekarlığa karşıdan bakmakla içinde olmak arasındaki derin farkı, derinden anlatan yazınız için teşekkür ederiz❤️
YanıtlaSilBekarlık portakala benzer ☺️
YanıtlaSilBekarlık sultanlık değilmiş 😌
YanıtlaSil