Bir vızıltı duyanınız var mı?
Evet, pek kıymetli bir misafirimiz de bize eşlik edecek anlaşılan… Etrafınızda minik kanatlarının çıkardığı vızıltıyla dolaşması sizi tedirgin etmesin. Merak etmeyin size bir zararları dokunmaz. Çünkü onlar akrabaları olan yaban arıları ve eşek arılarının aksine oldukça naif ve kibardırlar. Üstelik bu kibar yaklaşımları sadece bize karşı değil, tüm doğaya; özellikle de nektar toplayacakları çiçeklere karşıdır. Öyle ki;
Bal arıları, fayda gördükleri yere asla zarar vermezler. İnce saplı bir çiçeğe konacaklarsa, onu kalibre eder ve tüm ağırlıklarını yüklememek için konduklarında kanatlarını hafifçe çırpmaya devam ederler. Onların bu hassas davranışları, çiçekler tarafından da karşılık bulur. Çiçekler, bal arıları kendilerine yaklaştığında, nektarlarını daha sıvı hale getirecek bir kimyasal salgılarlar. Bu da bal arısının zorlanmadan nektarı toplamasına vesile olur.
Doğadaki denge ne kadar muhteşem öyle değil mi! Küçük bir bal arısı ve incecik, narin bir çiçek arasındaki ilişkide bile bu dengeye şahit olabiliyorsak; baktığımız, gördüğümüz veya göremediğimiz, dünya üzerindeki her yerde, hatta tüm evrende aynı sistemin tıkır tıkır, durmaksızın çalıştığını anlayabiliriz.
Peki, algımızın çok ötesinde olan bu koskoca evrenden tekrar bal arısı ve çiçeğe dönecek olursak; ilişkilerindeki zerafet sizde de hayranlık uyandırmıyor mu? Evet, hayatta kalabilmek için ikisi de birbirlerine muhtaçlar. Ve bu muhtaçlık, bal arısını da çiçeği de birbirlerine karşı öyle merhametli, öyle kibar bir hale getirmiş ki; öncelikleri, karşısındakinin ihtiyacını gidermek olmuş. Ve bu konuda çok marifetlenmişler.
İhtiyaç giderebilmenin ilk şartı karşı tarafı çok iyi algılayabilmektir. İşte bir bal arısını bu kadar kıymetli yapan özelliklerden birisi de bu; nektar alacağı çiçeği önce iyi kalibre etmesi. Bunun için önce çiçeğin etrafında bir keşif uçuşu yapar. Sağından solundan üstünden bir bakıp; taç yapraklarına, kendisini taşıyan sapına, onu güçlendiren yapraklarına göre ağırlığını ayarlar. Güçlü çiçeğe konar ama zayıf olan çiçekten ‘uçuşarak’ nektar toplar. Böylesine bir hassas irdelemeye de çiçek elbette kayıtsız kalmıyor. Kıymetli misafirini iyi ağırlıyor, nektarını en uygun kıvama getiriyor. Ve misafiri bal arısı, tozlarını üzerine giyinerek teşekkürünü sunuyor çiçeğe.
“Keşke tüm ilişkiler böyle olsa.” diye içinden geçiriyor insan değil mi? Çünkü sadece birkaç dakikalık bir zaman diliminde, bu iki küçük canlı, belki de bizim koca ömürlerimizde yaşamaya fırsat bulamadığımız güzellikte bir ilişki kuruyorlar. İlişkilerini güzel yapansa tek taraflı bir kazanan veya kaybeden olmaması… Karşılıklı fayda vermiş ve fayda görmüş olmaları.
Düşünün ki misafir olarak bir yere gittiniz ve karnınız da çok aç. Üstelik ilk defa orada bulunuyorsunuz. Doğal olarak aklınızdaki ilk şey ne yiyeceğiniz olur. Yemek için de sabırsızlanırsınız. Hatta yemek gelmese, biraz gecikse açlığınız ağır basınca kalkıp mutfaktan bir su almaya bile gidersiniz. Tam o sırada sizin gibi yeni gelen bir misafirin, sallanan masanın ayağını sabitleştirdiğini, mutfaktaki dolmuş çöpü dışarı çıkardığını, sonra da masayı hazırladığını görseniz; çok şaşırırsınız öyle değil mi? Çünkü bütün bu işleri yapması gerekenin ev sahibi olması gerekir. Hatta misafirin iş yapması ‘ayıptır.’ “Bu yeni misafir tanıdık biri olmalı.” diye düşünmek en mantıklı seçenektir ama çoğumuzun aklına önce ihtiyaç gidermek gelmez. Normal olan önce kendi ihtiyacımızın giderilmesidir. Ama işin gerçeği; bal arısı ve çiçeğin ilişkisidir. Halden anlamak; üzgünse neşelendirmek, yorgunsa dinlendirmek, öfkeliyse yatışmasına vesile olmak. Çok mesafeliyse yaklaşmamak, hatalıysa merhametli olmak… Aslında ne kadar basit; karşımızdakinin ihtiyacı neyse o ihtiyacı anlamak ve gidermek.
İnsan ilişkilerini önce vermek üzere dizayn edebildiğinde, farkında olmadan ve istemeden de olsa akılda kalıcı olmaya başlıyor. Ama bundan daha da önemlisi verdiği halde kazanan, eksilmek yerine zenginleşen de yine kişinin kendisi oluyor.
Şimdi, normalleştirdiğimiz yanlışlara göre değil de gerçeğe göre değerlendirdiğimizde sizce daha karlı olan hangisi? Söylenen müşteri mi, eksikleri önceden fark edip gideren müşteri mi?
Peki, siz bu iki müşteriden hangisisiniz?
"Deneyimsel Tasarım Öğretisi" insanın gerçek amacını amaç edinmiştir.
Doğru karar alabilmek, doğru seçimler yapabilmek için insanı açık bir bilince yönlendirir. Problemlerin gerçek çözümlerine yönelik stratejiler verir.
"Kim Kimdir" ile başlayan, "İlişkilerde Ustalık", "Başarı Psikolojisi" ve "Sakınmada Ustalık" ile devam eden programları insanların kendi dünlerine göre daha mutlu ve daha başarılı olmalarına katkı sağlar.
Yorumlar
Yorum Gönder