Sonbaharın sakin günleriydi…
Hakkı, askerlik görevini bitirip aylar sonra evine dönmüş, bildiği kokuları ve sesleri yeniden duymanın özlemini gideriyordu. Bu tanıdık hissiyatlar ruhuna iyi gelse de bu dönüş farklı geliyordu ona. Okulu bitirmiş, askerliği de tamamlamış olmanın vermesi gereken rahatlık yerine; hayatın yükünü omuzlamaya hazırlanmanın getirdiği düşünceler, onun eve dönüş sevincini gölgede bırakıyordu. Zaten erken yaşlarından beri okulu sevmemiş, ticarete erken yaşlarda babasının arkadaşlarının yanında başlamıştı.
Sevilen, neşeli bir adamdı. Gülüşü ile insanlar rahatlar, insanlara güven verirdi. Babası, şimdi yoktu ama, "En azından mezun ol." dediği için okulu tamamlamıştı. Ticaret ise onun kendini bildiği zamandan beri yaptığı en iyi şeydi. Eline geçeni satardı. Namı almış yürümüştü şehirde.
Ortaokul yıllarından itibaren okul çıkışlarında dayısının dükkânına uğrardı Hakkı. Sevmezdi ama zamanla raf düzenini yapmayı, stok takibini tutmayı, hesaplara bakmayı öğrenmişti. Ona göre, insanlarla ilgilenmek, gerektiğinde onları yumuşatmak ve birkaç cümlelerinden aslında neye ihtiyaç duyduklarını sezebilmek kolaydı.
Çocukluğu, delikanlılığı işte böyle, küçük koşuşturmalar ile geçmişti. Tam zamanı hatırlanmaz ama bir gün otobüste karşılaştığı bir arkadaşı ona boş zamanlarında ne yaptığını sormuştu. Hakkı ise bu soruya ne cevap vereceğini bilememişti; çünkü “boş vakit” denen şey ona hep garip gelmişti. Vakit öldürmek, vakit geçirmek… Bunların gerçekten anlamı neydi? Okul ve iş arasında mekik dokuduğu yıllarda “Vakit nakittir.” sözünün aslında eksik olduğunu çoktan fark etmişti. Ona göre vakit, nakitten bile daha kıymetliydi; çünkü vakit ne geri alınabilir, ne biriktirilebilir, ne de borç verilebilirdi.
O hâlde, vakti en iyi şekilde değerlendirmek gerekiyordu.O halde, bir işi bitirince hemen yenisine bu nedenle koyulmak lazımdı. Çünkü vakit, ancak emekle doldurulduğunda, alın teriyle yoğrulduğunda insana gerçekten bir şey katıyordu. Aksi hâlde, boşa giden her dakika insanın hayatından sessizce bir şeyler eksiltmiyor muydu?
Bu düşünce, Hakkı’nın askerlik sonrası planlarını da şekillendirendi işte... Askerlik bitince biraz dinlenip sonra işe başlamak fikri kulağa hoş gelse de, bu fikir onu rahatsız ediyordu. “Hemen bir işe başlamam lazım.” Yalnız ne yapması gerektiğine henüz tam olarak karar verememişti. Askerdeyken dayısı, işlerin yoğunluğu nedeniyle yerine genç bir delikanlı almıştı. Dayısı isterse onu işten çıkarıp Hakkı’yla tekrar çalışabileceğini söylese de, Hakkı’nın gönlü buna el vermemişti. Sonuçta o işi öğrenmişti; şimdi de başkalarının yetişmesi için aynı fırsatın onlara tanınması gerektiğini düşünüyordu.
Ne yapacağını tam bilemese de bildiği tek şey, alın terinin mutlaka bir karşılığı olduğuydu. Bu yüzden hâlâ sık sık dayısının yanına uğruyor, işi olan esnafa yardım ediyor, kimi zaman da onların dükkânına göz kulak oluyordu. Elini işten çektiğinde bile zihni hep meşguldü; ne yapacağını, nasıl bir adım atması gerektiğini düşünmeden duramıyordu.
Bir gün, çarşıda tanıdığı Rıza Efendi çıkageldi. Köşe başındaki dükkânın sahibi dükkanını devredeceğini, güvenilir birini aradığını söyledi. Hakkı ilk başta tereddüt etti; tek başına bu işin altından kalkabilir miydi, emin değildi. Ama çarşı esnafıyla konuşup onların desteğini ve olumlu fikirlerini aldıktan sonra, içindeki kararsızlık yerini yavaş yavaş cesarete bıraktı. Ertesi gün, dükkân sahibiyle konuşmaya gitti.
Daha önce birbirlerini yakından tanımasalar da ismen biliyorlardı. Sohbet ilerledikçe ortak tanıdıklar, benzer hikâyeler ortaya çıktı; laf lafı açtı, aralarında kısa sürede güven oluştu. Konuşmanın sonunda el sıkışıldı, kontrat imzalandı.
Artık Hakkı’nın kendi dükkânı vardı. Yılların yorgunluğunu taşıyan bu küçük mekânı baştan aşağı yenilemek gerekiyordu. Eski rafları söktü, duvarları boyadı, zemindeki taşları değiştirdi. Kısa sürede dükkânı, bakanların içini ferahlatan bir hâle getirdi.
Şimdi sıra içini doldurmaya gelmişti. Sipariş ettiği ürünler gelmişti. Her birini özenle seçmişti; insanların en çok ihtiyaç duyduğu, kaliteli ama uygun fiyatlı ürünlerdi bunlar. Hakkı’nın hedefi sadece kazanç değildi; insanlara uzaklara gitmeden ihtiyaçlarını karşılayabilecekleri bir yer sunmaktı. Onlara hem nakit hem de nakitten çok daha değerli olan vakti kazandıraktı.
Günün sonunda elleri kirli, yüzü ter içinde kalmış rahat etmeyi değil de yorulmayı seçmişti. Bu seçim ise içini rahatlatmıştı. Çünkü biliyordu ki, emekle geçen vakit boşa gitmezdi. Paranın, eşyanın ya da şöhretin değil; vaktini iyi değerlendirenin kazandığı bir hayat vardı onun gözünde.
"Deneyimsel Tasarım Öğretisi" insanın gerçek amacını amaç edinmiştir.
Doğru karar alabilmek, doğru seçimler yapabilmek için insanı açık bir bilince yönlendirir. Problemlerin gerçek çözümlerine yönelik stratejiler verir.
"Kim Kimdir" ile başlayan, "İlişkilerde Ustalık", "Başarı Psikolojisi" ve "Sakınmada Ustalık" ile devam eden programları insanların kendi dünlerine göre daha mutlu ve daha başarılı olmalarına katkı sağlar.

Gerçekten vakit ne kadar da kıymetli ama sosuz vaktimiz varmış gibi davranabiliyoruz:(
YanıtlaSil