TOMRİS'İN YENİ BAŞLANGICI

 

Tomris, pencereden süzülen parlak güneş ışıklarıyla gözlerini açtığında, hayatının yepyeni bir sayfasına uyanıyordu. Ailesiyle birlikte bu köy evine henüz taşınmışlardı. Her şey yeniydi: ev, mahalle, yollar, insanlar…

Şehirdeki alıştığı düzeni geride bırakmış, doğanın ortasında bambaşka bir hayata adım atmıştı. Aslında taşınmadan önce güzel hayaller kurmuştu ama köyde evler birbirinden öyle uzaktı ki, arkadaş edinmek sandığı kadar kolay olmadı. En çok da Fatih’teki arkadaşını, Merve’yi ve Merve’nin babaannesi Kadriye Teyze’yi özlüyordu.

Yine de bu yeni hayatın kendine göre güzellikleri vardı. Doğanın sessizliği, çamurun içindeki oyunlar, yağmur sonrası topraktan yükselen o mis gibi koku… Şehirde annesinin gölgesinde geçen günlerden farklı olarak artık özgürce sokakta oynayabiliyordu.

Ama her özgürlüğün bir bedeli vardı; annesi Nazife Hanım, üç çocuğuyla bu çamurlu köy düzenine ayak uydurmakta zorlanıyordu. Ev yeni yapılmıştı ama borçları, sorumlulukları ve alışma süreci zordu. Hayat bazen tam da burada, zorluğun tam ortasında başlardı.

Yedi yaşındaki Tomris için bu yeni köydeki en büyük heyecan okula başlayacak olmasıydı. İlk gün, serin sabah havası içini ürpertirken sınıfa adım attığında Gülbahar öğretmeninin sıcak gülümsemesi içini ısıtmıştı.

Sessiz, dikkatli ve özenli bir çocuk olduğunu fark eden öğretmeni, gün içinde sık sık ona cesaret veren küçük notlar yazıyordu:

"Okuman çok güzel ilerliyor."

"Bugün tahtada çok iyiydin."

"Seni gördüğüme sevindim."

Tomris bu notları büyük bir hazine gibi saklıyordu. Çünkü bazen insanı hayata bağlayan şey bir şehrin kalabalığı değil, bir insanın kalbine dokunan küçük bir sözdür.

Öğretmenler Günü yaklaştığında Tomris’in içi kıpır kıpırdı. Ailesi, bahçeden gül koparıp götürmesini önerdi ama Tomris’in kalbinde bambaşka bir hediye vardı: rengârenk, kocaman bir buket. Bir akşam televizyonda gördüğü yabani çiçeklerle hazırlanmış bir buket ona ilham verdi. “Ben de yapabilirim.” dedi kendi kendine.

24 Kasım sabahı, bahçeden en taze gülleri kesti. Yol boyunca dere kenarındaki mor çiçekleri, yamaçtaki sarı papatyaları ve yol kıyısındaki kırmızı yabani çiçekleri topladı. Ellerine diken battı, kolları yoruldu ama gözleri ışıl ışıldı. Çünkü bazen insanı yürütüp taşıyan ayakları değil, içinde büyüyen heyecandır.

Kendi elleriyle büyük bir emekle hazırladığı buketi sınıfta öğretmenine uzattığında, Gülbahar öğretmenin gözleri doldu:

“Hayatımda ilk kez bu kadar emek verilmiş bir çiçek aldım… Teşekkür ederim Tomris.”

O anda Tomris anladı:
Emek verilen şey, her zaman daha anlamlıdır. İnsan bazen kendini en çok başkası için bir şey yaparken büyütür.

 

"Deneyimsel Tasarım Öğretisi" insanın gerçek amacını amaç edinmiştir.

Doğru karar alabilmek, doğru seçimler yapabilmek için insanı açık bir bilince yönlendirir. Problemlerin gerçek çözümlerine yönelik stratejiler verir.

"Kim Kimdir" ile başlayan, "İlişkilerde Ustalık", "Başarı Psikolojisi" ve "Sakınmada Ustalık" ile devam eden programları insanların kendi dünlerine göre daha mutlu ve daha başarılı olmalarına katkı sağlar.

 

Yorumlar