Keşke Karınca Olsaydım
Yaz sıcaklarının yerini, kış ayazlarına bıraktığı sonbahar günleriydi. Hafta sonları ailece köy evlerine gider, bahçede zaman geçirirlerdi. Köy, mevsimin bu zamanında öyle güzeldi ki! Şehrin trafiğinden uzak, sakin bir köydü Saraycık. Bahçelerinde bağ bozumu yapılmış, ayazda yetişebilen sebzeler ekilmişti. Meyveler toplanmış, ağaçların yaprakları sararmaya başlamıştı. Turuncu, kahverengi, mor, bordo, yeşil… Rengarenk yapraklarla bahçede adeta görsel bir şölen yaşanıyordu. Ağaçlarda tek tük kalan elmalar yere dökülüyordu. Yaprakların bürüdüğü yoldan içeri girdiler. Hatice Hanım eve girer girmez sobayı yaktı. Ardından küçük kızı Leyla’yı ders çalışması için tembihleyip dışarı çıktı. Hemen işe koyuldu. Kümesi temizledi, eşinin kırdığı odunların bir kısmını hangara taşıdı. Evin büyük kızı Fatma da annesine yardım ediyordu. Şarkı söyleyerek, kırılmış odunlarla dolu hasır sepeti içeriye taşıyordu. Odunları bırakmak için odaya girdiğinde kardeşini gördü. Leyla yanan sobanın yanında uzanmış, kedisini seviyordu. Yüzünde pek de memnun olmayan bir ifade vardı.
- Oooh! Leyla Hanım, keyfiniz yerindedir umarım! Çay kahve bir şey alır mıydınız?
- Ya abla zaten canım sıkkın, bir de sen üstüme gelme!
- Ne oldu, niye canın sıkıldı, hayırdır?
- Ben gelmek istemiyordum, getirdiniz buraya, arkadaş yok, telefon çekmiyor. Annem de tutturmuş ders çalış diye! Ders çalışmak istemiyorum, dağ gibi geliyor, sanki altında eziliyorum. Sıkıldım dersten, her şeyden.
Bir süre sessiz kaldılar. Sonra Leyla sobanın yanında yürüyen karıncaları gördü. “Keşke karınca olsaydım, o zaman hiçbir şey yapmam gerekmezdi.” dedi.
Fatma duyduklarına hem şaşırdı, hem üzüldü. Ancak kardeşine belli etmek istemedi. Leyla’ ya dönerek konuştu.
- Tabi karıncalar hiçbir şey yapmıyorlar ya! Sen keyfine düşkün Ağustos böceği ile karıncayı karıştırdın galiba Leylacığım! Bir belgeselde duymuştum. Karıncaların kendi ağırlıklarının çok daha fazlasını taşıyabiliyorlarmış. Bunun en önemli nedeni ise “hafif” canlılar olmalarıymış. Bu sayede kas güçlerinin büyük kısmını yükleri taşımak için kullanabiliyorlarmış. Yani tatlım madem karınca olmak istiyorsun, hadi seni hafifletelim o zaman! Biraz dışarı çıkalım, iyi gelecek güven bana! Hem sadece oradan oraya gidiyor gibi görünen karıncaların aslında ne işler yaptığını konuşuruz" diyerek kolundan tutup kardeşini dışarı çıkardı.
Birlikte bahçeyi süpürdüler, dökülen kış elmalarını toplayıp kasayla arabaya taşıdılar. Anneleri elmaların bir kısmıyla sirke yaptı. Leyla önce biraz oflasa poflasa da yavaş yavaş bahçedeki işlere alıştı. Annesi Hatice Hanım bu duruma şaşırıyordu.
- Sen iş yapar mıydın Leylam, nasıl oldu da evden çıktın acaba?
Fatma annesine dönerek konuştu ve kardeşine göz kırptı:
- Leyla esasında yapar ama siz iş vermiyorsunuz ki, değil mi bacım?
- Böyle kaynaşmanıza da alışık değilim, aman aman hep böyle olun!
Sonra hep birlikte bahçedeki kerpiç fırını yaktılar. Önce hamur yoğurdular sonra ekmek yaptılar. Fırının başında tereyağı sürerek sıcak sıcak yediler. Ailece çok keyifli vakit geçirdiler. Uzun zamandır ilk defa böyle zaman geçiriyorlardı. Çünkü Leyla genelde kendi başına olur, onlara katılmazdı. Yemekleri bitince Fatma kardeşine döndü. Bir yandan omzuna sarılıp bir yandan konuştu.
- Yarın için hazırlamam gereken bir projem var. Biraz ders çalışman lazım sunum yapacağım, içeri geçelim mi?
Leyla ablasının samimi yaklaşımına kayıtsız kalamadı. Ablasıyla birlikte masanın başına oturmak sabahki kadar zor gelmedi. Bir süre elini çenesine koyup ablasını izledi. Her durumdan keyif alışına akıl erdiremiyordu. Masanın başına otursa da ders çalışmaya başlamadı, dışarıyı izledi, kedisini sevdi. Baktı ki vakit geçmiyor, “En iyisi bir iki test çözeyim.” diye düşündü. İki, üç derken hafta sonu ödevini tamamlamıştı bile. Nasıl olduğunu anlayamadan ödevi bitmişti. Masa başına oturana kadar hissettiği o ağırlık gitmiş, ferahlık gelmişti.
Leyla evin en küçük kızı, kazandibiydi. Hayatında anlık eğlendiği şeyler dışında hareketi yoktu. Hep problemlerini başkaları çözmüştü. Bu nedenle en ufak bir zorlukla baş etmekte zorlanırdı. “Alerjik bünyeli nazlı kızım, aman üşütmesin! Hiçbir şeyi eksik kalmasın. Zayıf zaten, aman keşke yesin de sevdiğini yesin. Leyla tam bir leyla, ödevini yapsa yeter.” derdi annesi ve babası. Başka bir şey yapmasını istemez sadece ders çalışmasını isterlerdi. Leyla, diğer işlerden kaçış gözüyle bakıp başlarda derse sarılsa da sonra durum değişti. Tek sorumluluğu olan ev ödevini yapmak dahi artık Leyla’ya zor gelmeye başlamıştı. Annesi her seferinde ona ders çalışmasını söyler olmuştu. O söyledikçe Leyla söyleniyor, surat asıyordu.
Her aile çocuğunu mutlu etmek ister, başarılı olsun ister. Çocuğu sorumluluklarını yerine getirsin, getirebilsin ister. Ancak farkında olmadan onların yerine çok şey yapabilir. Peki, onların yerine işlerini yapmak, problemlerini çözmek çocuklara fayda sağlar mı? Onları geliştirir mi, marifetlendirir mi? Marifetlenmesini istiyorsak onlara alan tanımalıyız. Kendi sorumluluğunu bilmeli, çabalamalı. Hemen değil ama yavaş yavaş.
Şimdi harekete geçme zamanıydı, ailenin birlik olma zamanıydı. Bugün onlara bir delil olmuş, umut vermişti. Leyla’nın merhametle, her gün adım adım hareketini arttırarak, toparlanacağına inanıyorlardı. Destekleri ve Leyla’nın çabalarıyla yol alıyorlardı. Uzun bir yol vardı önlerinde ama yavaş ve emin adımlarla ilerliyorlardı. Şimdilerde Leyla, kendi küçük bahçesini güzelleştiriyordu. Emeğini seven bir insana dönüşmüştü. Kendi sorumluluğunu aldıkça başkalarını da düşünür olmuştu. Kendi problemlerini çözdükçe başkalarınınkini de görmeye ve destek olmaya başlamıştı. Hem kendi hem de çevresindekilerin ihtiyaçlarını düşünüyordu artık.
Deneyimsel Tasarım Öğretisi Der ki; “Durağanlığın olduğu yerde gelişme olmaz. Hareketin olduğu yerde toparlanma başlar.”
Leyla’nın hareketi böyle başlamıştı işte, basit ve küçük adımlarla. Dalları kurumuş ağaçlarla dolu bahçe, dönüşmüş, meyve veren ağaçlar ve mis kokulu çiçeklerle güzelleşmişti şimdi.
Peki, Leyla’nın dönüşümüne şahit olurken kendi dönüşümümüze hazır mıyız? Hayatlarımızdaki durağanlıktan kurtulup hareketi başlatmaya var mıyız?
&
Deneyimsel Tasarım Öğretisi tutarlı, uygulanabilir, anlaşılabilir, faydalı bilgilerle hayatımızı kolaylaştırmamızı sağlar. Bu bilgilerle insan ailesiyle, arkadaşlarıyla, müşterisiyle nasıl daha etkili bir iletişim kurabileceğini öğrenir.
Yorumlar
Yorum Gönder