İpek, uyku ve uyanıklık arasında tavana bakarken alarmın sesiyle irkildi. Penceresi açık uyuduğu için burnu üşümüştü. Perdeyi hafif hafif dalgalandırarak içeriye giren sonbahar havasını içine çekti. Sonbaharı severdi, çoğu insanın tersine. Hazırlanıp işe gitmek için evden çıktı.
"Şu sonbaharın keyfine varayım." diye düşünerek ağaçların sıra sıra dizildiği yan yolu kullandı. Bazı ağaçların yaprakları hala yeşilken bazılarınınkiler sonbaharın sarı ve kırmızısına bürünmüştü. Hatta kimi ağaçlar yapraklarını tamamen dökmüşlerdi neredeyse. Sahi neden bu fark vardı?
Şu yanından geçtiği defne hala yeşil duruyordu. Elini uzatıp bir yaprak kopartıp parmaklarının arasında ezdi ve burnuna götürdü. Kokusu muhteşemdi. Şu kenardaki akçaağacın yaprakları bakır rengine dönmüş iken neden ihlamurda tek tük yaprak kalmıştı ve renkleri sarıydı. Hele şu at kestanesine ne demeli yaprakları sararmışken tohumları ise bakır rengi dökülmüşlerdi yerlere. Ne kadar da farkında olmadan geçip gidiyoruz yanlarından. Oysa içinde ne bilgiler barındırıyor kim bilir. Telefonunu eline alıp bakacaktı ki vazgeçti. Sonbaharın sesini kaçırmak istemedi ekrana bakarken ve ayaklarının altında ezilen yaprakların sesine odaklandı.
Yıllar önce okul servisini beklediği yerde şimdi işe gitmek için bekliyordu. Beklerken yanından geçen iki kadının konuşmalarıyla düşüncelere daldı.
"Üff ya kış geliyor. Soğuk havaları hiç sevmiyorum!" diyordu kısa boylu olan diğerine.
“Sabah sabah şikayet duymak da hiç hoş değil. İnsanlar ne kadar çok şikayet ediyor." diye içinden geçirdi.
Gerçi yaz boyunca bozulmuş plak gibi neredeyse her sabah “Yazı hiç sevmiyorum, sıcaktan bütün gece dönüp durdum” diye söylenerek girmişti ofise. Bunu hatırlamak biraz canını sıktıysa da ardından omzunu silkti ve gülümseyerek “Sonsuza dek sonbaharı yaşayabilirim.” dedi yazdan kurtulmuş olmanın verdiği hafiflikle.
Ne kadar sinir bozucu olsa da geçti işte o sıcaklar. Sonra döngüyü düşünürken buldu kendini. Sonbahar da bitecekti şimdi ve ardından kış. İnsan yaşarken nasıl geçtiğini anlamasa da hayatın her döneminin ilkbaharı, yazı, sonbaharı ve kışı vardı adeta.
Zihninde laf lafı açıyordu adeta. Evlilik teklifi aldığı zaman aklına düştü, heyecandan geceleri uyuyamamıştı. Zaman geçtikçe o heyecanı sönmüştü tabi. Üniversite yıllarında “Bir mezun olsam da bitse bu stres” diye hayıflanırdı. O zamanlar yine sevmediği yaz aylarında uyumadığı gibi stresten uyuyamıyordu. İşe başlayınca her şey çok daha güzel olacak diye hayal ederken, üniversite yıllarına geri dönmek isteyeceğini düşünmezdi. Ancak belli bir zaman sonra iş yerine alışmaya başlamıştı. Gerçi eşinin tayini sebebiyle Eskişehir’e taşınacakları için işini değiştirmesi gerekiyordu.
Şimdi ise "Acaba nasıl olacak? Yeni bir şehre, işe alışabilecek miyim?" diye düşünüyordu. Onu rahatlatan ise anneannesinin meşhur cümlesiydi;
‘’Hayatta her şey geçicidir güzel yavrum…’’
Düşündüğünde gerçekten de öyleydi… Çocukken elma ağacından düşüp bacağını yarmıştı. Acının hiç geçmeyeceğini düşündüğünü bugün gibi hatırlıyordu. Hatta öyle bir geçmişti ki yıllarca arkadaşlarına onu bir macera gibi anlatıp dikiş izlerini gösteriyordu...
Arkadaşlarıyla tatile gidip “Tatilin hiç bitmesini istemiyorum.” demesi bile o tatilin geçeceğinin işaretiydi...
İnsan yaşarken "Hele şu olay da bir bitsin de." der ve hayat bitmeyecek diye hayıflanıp, bitirme çabası ile geçiverir.
İlkokul, ortaokul, lise geçmişti.
İlk ilişkisinin ayrılık acısı geçmişti.
Üniversite yıllarında çektiği stres, yaşadığı hazlar da geçmişti.
Düğün heyecanı geçmişti.
Kaç tane yaz geçmişti.
Kaç tane sonbahar geçmişti.
Ömrünün 33 senesi geçmişti.
Tüm bunlar geçerken insan ne kadar şikayet ediyor? Sevgilisi "Benimle evlenir misin?" derken neden papatya değil de gül almışmış. "O anda bile buldum şikayet edecek bir konu." diye hayıflandı.
Bu yaptığım da bir şikayet mi diye bir an endişe etse de "Yok bu şikayet değil durum değerlendirmesi, işime yaramayanları bırakma çabası’’ deyip gülümsedi.
Yaşadığımız her şeyin kendine has zorlukları ve kolaylıkları vardı. Hayat ne hep sonbahar ne de hep kıştır.
“Evet, her şey geçiyor İpek, hayatın sana öğrettiklerine odaklan ve devam et kızım." dedi kendi kendine ve telefonu çıkarttı. “Günaydın, canım kocam, biliyor musun sayende papatyaları çok seviyorum...
"Deneyimsel Tasarım Öğretisi" insanın gerçek amacını amaç edinmiştir.
Doğru karar alabilmek, doğru seçimler yapabilmek için insanı açık bir bilince yönlendirir. Problemlerin gerçek çözümlerine yönelik stratejiler verir.
"Kim Kimdir" ile başlayan, "İlişkilerde Ustalık", "Başarı Psikolojisi" ve "Sakınmada Ustalık" ile devam eden programları insanların kendi dünlerine göre daha mutlu ve daha başarılı olmalarına katkı sağlar.
Annem de bana aynısını demişti, herşey geçici kızım bu hayatta 😌
YanıtlaSilİnsan keyif aldığı bir durumun kalıcı, almadığı durumun ise geçici olmasını ister..
YanıtlaSilOysa ki aldığı keyif de, acı da geçicidir..
Peki bizler bu döngünün içinde neler öğreniyoruz?
Kaleminize sağlık :)