ELİMDEKİLER

İnsan miktarı arttırdığında, tatlı bile nasıl da oluyor acı.

Üzüldüğü yerlere dönüp de baksa…

Hangisinde miktarı kaçırmamış ki insan.

 

Konuşmanın miktarını arttırırsın

Duyulmaz olursun…

“Bir sussa keşke.” denilesi olmuşsundur, ne acı…

Ağlamanın miktarını arttırırsın,

Artık görünmez olursun…

Sabahlara kadar ağlayana bakan gözler, kör olmuştur artık…

 

Çok sevdiğin için ilgini de çok arttırdığında;

Hangi insanın uzaklaşmadığını gördün?

Bir hayvan, bir bitki bile çok ilgiyi kaldıramazken; hangi insan kaldırabilmiş de bozulmamış…

Tam tadındaki bir yemeğe “Biraz tuz daha atarsam daha iyi olacak.” diye düşünmediğin halde;

Neden; “Biraz daha seversem daha çok sevilirim.” diye düşünürsün ki…

 

Çünkü insan yaptığı şeyleri çok yaptığında, her şey daha güzel olacak zanneder.

Ve burada başlar o büyük yanılgı,

Ve işte burada düşer o büyük tuzağa…

 

Çok konuştuğu zaman anlaşılacağını zannetmek…

Konuşmadığında yenildiğini zannetmek…

Gerçeklikten uzak,

Hep zanlarla geçen bir hayat…

 

Oysa aslında çok kolaylaşıyor yaşamak, hayatı anladığında.

Bir okulun, bir evin, bir ülkenin nasıl kuralları varsa;

Hayatın da vardır kuralları, tıpkı birbiri ardınca doğup batan güneş ve ay gibi.

 

Çünkü bir ölçüsü var; tıpkı her sözün, her gülümsemenin, her susmanın ölçüsü olduğu gibi. 

Kaçırırsan kıvamı olmuyor değil mi?

 

Hayat da böyle işte! Bir ölçüsü, bir dengesi var.

Her şey bir mizan içerisinde, tam ölçüsünde.

O kadar gerçek ki bu mizan; bir milim sapsa belli eder kendini.

 

Her şeye sahip olmamak, mizandır;

Bazen çok istediğin bir şey olur, alamazsın; bu, mizandır.

İki kardeş bazen kavga eder, bazen aralarından su sızmaz,

Sağlığın çok yerindedir ama bazen hasta olursun; bu mizandır.

 

O halde dikkat etmem gerekiyor

Hayatımdaki kıvama…

Çünkü kıvam öyle bir şey ki; hayatımızı iyi veya kötü anlamda dizayn eder…

 

Peki kıvamı kaçırıyorsan ne mi olur?

Mizanı da bozarsın; hayat dengeden çıktı mı bir kere,

Baş aşağı yuvarlanmaya başlar insan…

Gereğinden fazla yemek, gereğinden fazla kazanmak, gereğinden fazla güçlü olmak;

 

Sahip olduklarıyla yetinmeyip daha da fazlasına meyleder insan.

Kendi toprağından çıkar, komşusunun, yıllarca kardeş gibi yaşadığı topraklarına girer, zorbalıkla…

Kendi çocuğuna kıyamaz, üzerine titrer; sayısız çocuğun hayatını söndürürken

İşte böyle zalimleşir, böyle çıkar insanlığından.

Kendi yurdunda rahatça uyur; bir zamanlar komşusu olan ama artık evleri olmayan insanların uykusu, suyu, aşı ellerinden alınmışken…

 

Ama hayat bu ya; insan mizanı ne kadar bozsa da, kıvamı ne kadar kaçırsa da,

O, dengeye gelmeyi bilir.

Zalimin zulmü de, mazlumun çilesi de biter.

Elbette rüzgarları estiren, tersinden estirmeyi de bilir…

Bitmeyecek sanılan acı da biter üzüntü de, tıpkı kupkuru otların tekrar yeşermesi gibi

En karanlık gecenin, en aydınlık gündüze çıkması gibi…

Ve insan da kıvama gelir, mizanı bulur yeniden;

Niyet ettiğinde, yeniden başlamaya…

Ve bozulmuş mizanı düzeltmek için adım attığında…

 

Ekranın karşısındaki sen; sen de hazır mısın yangını söndürüp çiçeklerin, börtü böceğin, yeşilin, mavinin tekrar hayat bulmasına?

 

Öyleyse, hadi şimdi, sen tekrar başla!

 


Deneyimsel Tasarım Öğretisi tutarlı, uygulanabilir, anlaşılabilir, faydalı bilgilerle hayatımızı kolaylaştırmamızı sağlar. Bu bilgilerle insan ailesiyle, arkadaşlarıyla, müşterisiyle nasıl daha etkili bir iletişim kurabileceğini öğrenir.

 

 

 

Yorumlar

  1. Yabancıların bir sözü var "less is more" diye, aklıma onu getirdi... "daha azı aslında daha çoktur" :)

    YanıtlaSil

Yorum Gönder