GÖNÜLE DÜŞEN KAR

  

 

Güneş batmış, gökyüzünün son ışıkları da kaybolmuştu. Gecenin karanlığı sokaklara çökerken bulutlar birbirine girmiş, kurşuni bir örtü gibi şehri kaplamıştı. Gökyüzünde görünmese de, havanın ağırlığı hissediliyordu. Rüzgâr hafif bir uğultuyla esiyor, girdiği yerden içeriye soğuk bir iz bırakıyordu.

“Ah bir kar yağsa da hava bir rahatlasa…” dedi Ayşe kendi kendine oda havalansın diye yarım açtığı camı kapatırken.

Nedense kar yağmadan önce hep bir ağırlık çökerdi havaya; soğuğu daha keskin, daha sert olurdu. Ama kar başladığında… Sanki gökyüzü içine attığı her şeyi bırakır, ağlamış bir insan gibi hafiflerdi. O keskin soğuk yerini daha yumuşak soğuğa bırakır, soğukluğuna rağmen kar insanların içini ısıtırdı.

“Acaba kar ne zaman yağacak?” diye düşündü. Telefonunu eline alıp saatlik hava durumunu gösteren uygulamayı açtı. Gerçekten de sabaha karşı kar yağışı görünüyordu. İçinde bir heyecan yükseldi; çünkü geçen yıllarda da doğru dürüst kar yağmamıştı. Oysa şimdi, daha kış tam başlamadan Almanya’ya yılın ilk karı yağacaktı.

Sabahın erken saatlerine alarm kurdu. Güneş doğmadan önce, sokak lambasının ışığında süzülen ilk kar tanelerini izlemek için uykusuz kalmaya razıydı. O beyaz sessizliği, gökyüzünün o hafifleyişini ilk görenlerden olmak istiyordu.

Telefonunu elinden bırakıp uykuyla buluşmadan önce haberlere bir göz gezdirdi. Aynı gökyüzünün altında, burada kar bekleyişi varken, orada yağmur sel olmuş akmıştı. Şiddetli yağmur, çadırların üzerlerinde birikmiş; belli ki bayağı zorluğa neden olmuştu. Buna rağmen haberdeki başlık ilgisini çekmişti.

“Gazze’de hiçbir acı, hiçbir zorluk, ümitlerinden büyük değil.”

Ayşe uzun süre bu cümleyi düşündü. Gerçekten de haberin altındaki fotoğrafa baktığında bunu görebiliyordu. Yağmurda sırılsıklam olmuş bir baba ve yanındaki küçük kızı… Küçük kız, babasının saçlarından süzülen yağmur damlalarına aldırmadan, gülerek babasının saçını şekillendiriyor, babası da tebessümle, sevgi dolu bakışlarıyla karşılık veriyordu. Kızın saçlarında kırmızı beyaz ıslanmış kurdeleler vardı. Örgülerinin içine sarılmıştı.

Ümit, tebessümün en büyük sermayelerinden biriydi; şartlar ne kadar zorlaşırsa zorlaşsın, kalplerdeki hakiki ümit eninde sonunda bir gülümseme olarak yüzlerde kendini gösteriyordu.

Ayşe, zorlu yaşam koşullarına rağmen tebessümü hiç eksilmeyen insanlardan gerçekten etkilenmişti. Oysa kendisi… Tebessüm etmek için hep 'farklı' bir şeylerin olmasını bekliyor; sıradan bir gün olduğunda bile, sıcak evi ve rahat yatağına rağmen yüzü asık bir halde odadan odaya dolaşıyor, “Ne yapsam da can sıkıntım geçse?” diye düşünüp duruyor; hatta kendini şikayet ederken yakalıyordu.

Demek ki mesele, hayatın ne verdiği değildi. İnsanın içindeki tebessüm edebilme marifetini bir kas gibi güçlendirebilmesiydi. Çünkü yoklukta ve zorlukta bile tebessüm etmeyi bildikçe o kas güçleniyor, o güçlendikçe de sıkıntılar ağır gelmemeye başlıyordu.

Peki o zaman… Bu kadar çok şeye sahipken, hiçbir gerçek zorluk yaşamazken bile canının sıkılması ne anlama geliyordu? Önce bu sorudan kaçmak istedi, düşünmemek, yüzleşmemek… Ama hayır; düşünmesi gerekiyordu. Hem de sahip olduğu her şeyi, tek tek, içinden bir tebessümle geçirerek.

Çünkü bunu yapmazsa, bir gün zor şartlar kapısını çaldığında, o küçük kız gibi tüm yokluğun ortasında ümitli olup, tebessüm edebilir miydi?

Ayşe başını kaldırdığında, gökyüzünden tane tane karların süzüldüğünü gördü. Sokak lambasının ışığında parlayan bu taneler, ağır ağır inerken hem kalbini ısıtıyor hem de içindeki sertliği yumuşatıyordu. İster istemez tebessüm etti…

Bu tebessüm, sadece karın yağmasına değildi; farkına vardığı ve varmaya çalıştığı her verilen içindi.

 

"Deneyimsel Tasarım Öğretisi" insanın gerçek amacını amaç edinmiştir.

Doğru karar alabilmek, doğru seçimler yapabilmek için insanı açık bir bilince yönlendirir. Problemlerin gerçek çözümlerine yönelik stratejiler verir.

"Kim Kimdir" ile başlayan, "İlişkilerde Ustalık", "Başarı Psikolojisi" ve "Sakınmada Ustalık" ile devam eden programları insanların kendi dünlerine göre daha mutlu ve daha başarılı olmalarına katkı sağlar.

 

 

Yorumlar

  1. Yazının en can alıcı sorusu; "Bu kadar çok şeye sahipken, hiçbir gerçek zorluk yaşamazken bile canının sıkılması ne anlama geliyordu?"... Düşündürttü... Düşündüm... Düşünelim...
    Kaleminize sağlık.. çok iyi geldi...

    YanıtlaSil
  2. Hiç bir acının ve zorluğun ümitlerinden büyük olmaması. Gerçekten bu cümleyi yaşamak ve yaşatmak nasip olsun🤲🏻

    YanıtlaSil

Yorum Gönder